Marsbahis
Holiganbet
1xbet MobilBetturkey GüncelBetist MobilKralbet Güncelsupertotobet bonusTipobet MobilMatadorbet GirişMariobet Güncel GirişBahis.com girişTarafbet Giriş
1xbet supertotobet
jojobet
ankara escort
escort eryaman
Fapjunk.com
romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler
Bugun...


Cengiz HERGÜNLÜ

facebook-paylas
Bir Zamanlar İş Hayatı: İnsani Değerlerden Tinsel Menfaatlere
Tarih: 30-04-2025 01:06:00 Güncelleme: 30-04-2025 01:30:00


Mesleğe ilk başladığım yıllarda tanıklık ettiğim çalışma ortamları,

bugünle kıyaslandığında adeta başka bir zamana ait gibiydi.

 

İşletmelerde;

hem işverenlerin, hem de çalışanların gözlerinde bir heyecan vardı.

İş yapma arzusu,

fikir üretme isteği,

emek sonucu elde edilen verilerin paylaşılması;
herkes için mutluluk kaynağı olurdu.

 

Rekabet elbette vardı;

fakat bu rekabet, zarafetle, arkadaşlıkla, insani ilişkilerle sınırlandırılırdı.

Kısaca; çalışılır, sonra da emeğin hakkı doğrultusunda bir beklentiye girilirdi.

 

İşverenlerin önemli bir bölümü;
Anadolu’dan gelen, o yörenin kültürünü taşıyan,

insani değerlerini henüz yitirmemiş kişilerdi.

 

İş başarma konusundaki istek ve adanmışlık,

bazen; farkında olunmadan içselleştirilmiş bir meziyet olarak, karşımıza çıkardı.

Çalışanlar arasında; kimi zaman, birbirinin ayağını kaydırma niyetiyle davrananlar olurdu;

fakat bu tür durumlar, çabucak fark edilir, komik bir paradoksa dönüşür,

gülerek anlatılan bir dedikodu malzemesi hâlini alırdı.

İnsanların yüzlerinden utanmaları, heyecanları okunurdu;

o dönemlerde aldırmazlık, vurdumduymazlık gibi hissiyatlar; henüz kök salmamıştı.

 

Söylenen her söz, yapılan her öneri dikkate alınır; değer görürdü.

O dönemin insanında; bir saflık, temiz düşünce hâkimdi.

Kurnazlık, oportünist tavırlar, sahte yaklaşımlar çok nadiren görülür,

görülse bile; kabul görmezdi.

İnsanlar duyarlılıkla, kendi imkânları dâhilinde yaşamaya çalışır;

istek ve beklentilerini kazançlarının birikimiyle, aile ekonomisi içinde şekillendirirdi.

Küçük şeylerle mutlu olmak mümkündü.

Şakalaşmak, gülmek, mütevazı hedefleri paylaşmak, doğaldı ve

bundan kimse rahatsızlık duymazdı.

 

O yıllarda da ekonomik sorunlar yaşanır,

zaman zaman paranın değeri düşürülerek; dengeler kurulmaya çalışılırdı.

Ancak, tüm bu zorluklara rağmen;
çalışanların hakları gözetilir, kimse emeğinin karşılığından mahrum bırakılmazdı.

 

Özellikle bazı sektörlerde, örneğin tekstilde;
çalışanlara kumaş, giysi gibi ürünler hediye edilir;

fazla ihtiyacı olanlara ise; yöneticiler tarafından gizlice yardımlar ulaştırılırdı.

Yardım etmek bir meziyetti; gösterişle değil; içtenlikle yapılırdı.

 

Bugünse; durum oldukça farklı.

Fazla üretilen ürünler, çalışanlara ya da ihtiyaç sahiplerine dağıtılmak yerine;
"ürünün piyasadaki değerini düşürmesin" endişesiyle imha edilmekte.

Üstelik; bu ürünler sapasağlam, kusursuz ve kullanılabilir durumdayken…

 

Bu imha işlemleri, kimi zaman doğrudan çalışanlara yaptırılmakta ya da taşıttırılmakta.

Ardından da zayi raporları düzenlenerek, bu kayıplar vergiden düşürülmeye çalışılmakta.

Yani; hem mal israf edilmekte, hem de insani ve etik değerler göz ardı edilmekte.

 

Bu yazıyı kaleme almama vesile olan asıl neden ise;
bizzat şahit olduğum ve beni derinden etkileyen bir olaydır.

 

İkinci kez deneyimlediğim bir iş yerinde;
kalp krizi geçirme riski sağlık raporlarıyla belgelenmiş bir personelin,

hiçbir insani hassasiyet gözetilmeden, apar topar işten çıkarıldığına tanıklık ettim.

 

Bu tabloyu;
mesleğe ilk başladığım yıllara ait bir başka örnekle karşılaştırmadan edemedim:

 

1995 yılında, henüz stajyerken çalıştığım bir plastik firmasında;
ayaklarında damar tıkanıklığı tespit edilen bir depo çalışanı,

yalnızca bir haftalık personel olmasına rağmen;
firma sahibi tarafından tanınmış bir özel hastanede uzun süre tedavi ettirilmiş,

ailesine maddi manevi destek sağlanmış ve ardından; tekrar işe başlatılmıştı.

Bu örnek; geçmişte insanın değeriyle,

bugünün maliyet odaklı bakışı arasındaki farkı,

tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermekte.

 

Günümüzde, yalnızca sağlık değil;
maddi haklar konusunda da benzer çarpıklıklar yaşanmakta.

Öyle ki;
çalışanla, maaş artı ikramiye dahil olacak şekilde bir ücret üzerinde

mutabık kalınmasına rağmen;

bu ikramiyeler, “açıktan verilen sadaka” olarak sunulmakta;

üstelik, bu sadaka için dua edilmesi bile beklenmektedir.

 

Bu yaklaşım;
hem emeğin onurunu zedelemekte,

hem de inançların istismar edildiği ucuz bir "dinciliğe" kapı aralamaktadır.

Hak edilen bir geliri “sadaka” gibi sunarak; sevap kazanma çabası,

aslında; görünürde hayır gibi dursa da

altında tinsel menfaat beklentisi barındıran bir yaklaşımdır.

 

Oysa; bir zamanlar, iş yerleri yalnızca geçim kaynağı değil;

insani değerlerin, saygının, duyarlılığın ve dayanışmanın yaşandığı sosyal alanlardı.

Şimdi, bu değerlerin yerini; görünürlük, hesaplılık ve menfaat ilişkileri almış durumda.

 

Belki de bu yazının amacı,

yalnızca bir geçmiş özlemi dile getirmek değil;
aynı zamanda, bugünü sorgulamak ve

geleceğe daha insani bir perspektif sunmaktır.

 

Zira; ne üretim, ne kâr, ne de büyüme;

hiçbir şey, insanın değeri ve emeğin onurundan daha önemli değildir.

 

 

 

Cengiz HERGÜNLÜ

SMMM-Bağımsız DENETÇİ.

www.hergunlu.com



Bu yazı 2337 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA