İran ve İsrail arasında gerilim tırmanıyor.
Sadece, sınır çizgileri değil;
enerji fiyatları, bölge ekonomileri ve siyasi sinir uçları da geriliyor.
Tahran’da bir nükleer tesisin sabaha karşı vurulması,
İstanbul’da mazot fiyatını oynatabiliyor.
Coğrafya kaderdir diyenler; haksız değil, ama;
bu sefer, kaderin kumandası; bizzat petrol vanasının üzerinde.
İsrail'in son hava operasyonlarıyla alevlenen bu jeopolitik tansiyonun ardından,
petrol fiyatları bir gecede yüzde 8 zıpladı.
Brent petrol 75 dolara dayandı,
analistlerin “120 $ olursa şaşırmayın” cümleleri bir anda tekrar moda oldu.
Peki, bu Türkiye'ye ne anlatıyor?
İşte burası, hikâyenin gerçek acı veren kısmı.
Türkiye’nin 2024 enerji ithalatı, yaklaşık 70 milyar dolar seviyesindeydi.
Hesap basit:
her +10 dolarlık petrol artışı,
yıllık enerji faturasına yaklaşık 4 milyar dolar ek yük demek.
Ve bu sadece devletin değil, hepimizin sorunu.
Çünkü; doğalgaz faturasına “Ortadoğu hassasiyeti” olarak dönüyor;
benzine, taşıma maliyetine, ekmeğe, hatta; çocuk bezine kadar siniyor.
Şimdi dönelim içeriye.
Merkez Bankası faizi yüzde 46’da,
enflasyon yüzde 35’in üstünde,
tüketici güveni yerde ama; harcama iştahı hâlâ, ayakta.
Bir ekonominin psikolojisiyle bu kadar ters düşmesi,
başka nerede yaşanır bilinmez ama;
biz bu uyumsuzluğu, günlük rutine çevirmiş durumdayız.
Ve bu atmosferde, yatırımcılar Türkiye’ye nasıl bakıyor?
Temkinli iyimserlik hâkim.
Çünkü;
bir yanda yüksek faiz ve düzenli para politikası,
diğer yanda jeopolitik gerginlikler, petrol riski ve dış ticaret açığı.
İşte bu nedenle, yatırımcı gözünde Türkiye hâlâ;
“yüksek kazanç potansiyeli” olan ama, dikkatle izlenmesi gereken bir ekonomi.
Ama; Türkiye yalnız değil.
İran zaten; ambargo, yaptırım ve enflasyon sarmalında savruluyor.
Resmî rakamlarla yüzde 50’yi aşan enflasyon,
sokakta artık, ekonomik değil; sosyolojik bir mesele.
Irak, petrolle ayakta duruyor, ama;
enerji fiyatlarındaki oynaklık, kamu harcamalarını da sallıyor.
Lübnan?
Para birimi çökeli çok oldu, sistem tamamen güvensizlikle yürüyor.
Suriye hâlâ; savaş sonrası toparlanamadan, yeni gerginliklerin gölgesinde.
Ve biz; bu bölgede, görece daha sağlam duran,
ama; çeperden gelen her titreşimi hissetmeye mecbur bir ekonomi olarak,
“bizi ilgilendirmez” diyemiyoruz.
Çünkü; ticaret yolları aynı haritada,
çünkü; sınır kapıları birbirine bağlı,
çünkü; mülteci akınından enerji tedarikine kadar her şey, iç içe.
İşte bu yüzden;
İsrail-İran hattında yaşanan her sıcak gelişme,
Türkiye’nin; para politikasına, bütçe dengelerine ve döviz piyasasına dokunur.
Bu, sadece siyasi değil; ekonomik bir gerçek.
Ve şimdi, sorulması gereken soru şu:
Önümüzdeki üç ayda, Ortadoğu daha fazla ısınırsa;
Türkiye, soğukkanlılığını ekonomik anlamda koruyabilecek mi?
Cevap karmaşık.
Eğer; petrol fiyatları 100 doları zorlarsa ve döviz kuruna baskı artarsa,
Merkez Bankası planladığı faiz indirimi takvimini ötelemek zorunda kalabilir.
Bu da, büyüme beklentilerini aşağı çeker.
İhracatçı yüksek maliyetle boğuşurken, iç talep zaten zayıf.
Sermaye girişleri, jeopolitik tansiyonun düşmesine bağlı olarak yavaşlayabilir.
Ama eğer; Ortadoğu’da “kontrollü gerilim” senaryosu gerçekleşir,
yani; restleşme sürer ama, kriz topyekûn savaşa dönüşmezse —
Türkiye, enerji dışı ithalatı dengeleyerek;
büyümesini kontrollü biçimde sürdürebilir.
Bu durumda, dış ticaret açığı daha yönetilebilir hâle gelir.
Özetle:
Komşuda yangın varsa, evde cam açılmaz.
Bizim işimiz; hem pencereleri kapamak, hem içeride oksijen üretmeyi başarmak.
Şu an; Türkiye ekonomisi,
dışarıdan gelen sıcak havayla,
içerideki buzlu zemin arasında hassas bir dengede yürüyor.
Ne düşmeye ne kaymaya niyetli.
Ama; rüzgâr yön değiştirirse, bu dengeyi korumak için
sadece, para politikası değil; akıl politikası da gerekiyor.
Çünkü; bazen, ekonomi sadece faiz, kur, enflasyon değildir.
Bazen ekonomi;
sınır ötesi bir jet sesiyle yükselen benzin fiyatı,
bir tweet’le düşen borsa endeksi,
bir güvenlik toplantısıyla ertelenen yatırım kararlarıdır.
Ve tam da bu yüzden...
Cüzdanınızı kapatmadan önce haberleri,
yatırım kararından önce haritayı okuyun.
Bu coğrafyada, ekonomi sadece rakam işi değil;
jeopolitik hafızası olanlar için yönünü bulmak daha kolay.