Marsbahis
Holiganbet
1xbet MobilBetturkey GüncelBetist MobilKralbet Güncelsupertotobet bonusTipobet MobilMatadorbet GirişMariobet Güncel GirişBahis.com girişTarafbet Giriş
1xbet supertotobet
jojobet
ankara escort
escort eryaman
Fapjunk.com
romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler
Bugun...


Sezer KOYUN

facebook-paylas
Kurda 40 eşiği: TL’nin bu sprintinin sorumlusu kim?
Tarih: 27-05-2025 22:42:00 Güncelleme: 10-06-2025 13:37:00


Bir sabah gözlerinizi açıyorsunuz;

kahveniz hâlâ aynı,

ekmek biraz daha ufak ama; fiyatı biraz daha büyük.

 

Güne başlarken, bir bakıyorsunuz döviz ekranına: Dolar 39, Euro 44 TL.

TL, sanki cebimizdeki para değil; bizmişiz gibi, yokuş aşağı koşuyor.

Üstelik el freni de çekilmemiş.

Peki ama; bu hızın nedeni ne?

Kim düdüğü çaldı, pistin kenarından “başla!” diye bağırdı?

 

Yılbaşından bu yana;
TL’nin, sepet bazında yaklaşık yüzde 25’e varan bir değer kaybı var.

Bu, sadece sayısal bir değişim değil;

ekonominin her hücresine sirayet eden bir dönüşüm.

Cebimizdeki paradan raftaki etikete,

şirketin bilançosundan yatırımcının psikolojisine kadar;
birçok dinamiği etkileyen bir hareket.

Ve elbette; bu gidişat, tek bir kararın değil;
birçok iç ve dış faktörün birleşimiyle şekilleniyor.

 

İçerideki tablo hâlâ; oldukça hareketli.

Resmî enflasyon rakamları düşüş eğiliminde olsa da,

hayat pahalılığı algısı düşmüyor.

Nisan ayı itibarıyla, TÜİK’e göre; yıllık enflasyon yüzde 37,9 civarında.

Bu oran bile başlı başına yüksekken,

sokakta hissedilenin bunun da ötesinde olduğu, yaygın bir kanaat.

Bu durum, TL'ye olan güvenin zedelenmesine neden oluyor.

İnsanlar, tasarruflarını korumak için alternatif yollar arıyor.

 

TCMB’nin faiz politikası da dikkat çekici bir örnek.

Nisan ayında politika faizi yüzde 46’ya çıkarıldı.

Bu, geçmişe göre yüksek gibi görünse de

enflasyonla kıyaslandığında hâlâ negatif reel faiz anlamına geliyor.

Yani; parasını bankaya yatıran biri,

yıl sonunda alım gücünden feragat edeceğini öngörüyor.

 

Bu durumda;
bireylerin ve kurumların dövize yönelmesi, kaçınılmaz hale geliyor.

Bu yöneliş, döviz talebini artırarak; kurlar üzerinde baskı oluşturuyor.

 

Cari açık meselesi ise; hâlâ gündemde.

Mart ayında, 4,1 milyar dolarlık bir açık oluştu.

Enerji ve altın dışı kalemlerde fazla verilse de

genel olarak; dış finansman ihtiyacı sürüyor.

 

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde,

bu tür finansman ihtiyaçları; kur üzerinde, doğrudan etkili oluyor.

Dövize olan talep;
hem borç ödemeleri, hem de güvenli liman arayışı nedeniyle; devam ediyor.

Ve tabii ki; unutulmaması gereken bir unsur da

Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminin çözülme süreci.

KKM’den çıkan büyük TL tutarları, yeniden sisteme dönmek yerine; dövize yöneldiğinde,

spot piyasadaki baskı katlanıyor.

Bu süreç; teknik olarak kontrollü yürütülse de etkileri, piyasada doğrudan hissediliyor.

 

Bu iç dinamiklerin dışında,

küresel gelişmelerin de TL üzerinde etkisi büyük.

ABD Merkez Bankası (FED),

faizleri uzun süre yüksek seviyede tutmaya devam ediyor.

Mayıs ayındaki son toplantıdan çıkan mesaj da bu yöndeydi.

Bu durum;
gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarını yavaşlatıyor,

hatta; geri çekiyor.

Yatırımcılar, daha yüksek getiri vadeden ABD varlıklarına yöneldikçe;

bizim gibi ülkelerin, para birimleri baskı altına giriyor.

 

Avrupa Merkez Bankası (ECB) ise; daha temkinli bir çizgide.

Enflasyondaki düşüşe rağmen; sıkı para politikası eğilimi korunuyor.

Bu da euro’nun, belirli bir dirençle değerini korumasını sağlıyor.

TL’nin euro karşısında değer kaybı da bu yüzden, daha dikkat çekici hale geliyor.

 

Jeopolitik gelişmeler ise; işin tuzu biberi.

Orta Doğu’da süregelen gerginlikler,

Karadeniz hattındaki enerji ve güvenlik meseleleri,

Çin-Tayvan hattındaki küresel dengeler…

 

Tüm bunlar, dünya genelinde risk algısını yükseltiyor.

Yüksek risk ortamında yatırımcılar “güvenli liman” arayışına giriyor.

Dolar ve euro, bu limanlardan biri olarak öne çıkıyor,

TL ise; bu dalgalanmada, savunmasız kalabiliyor.

 

Yılbaşında 30 TL civarında olan dolar kuru,

bugün itibarıyla; 39 TL’ye ulaştı.

Euro cephesinde ise; 35 TL’den başlayan yolculuk, 44 TL’ye dayanmış durumda.

Bu; sadece, grafik üzerinde değil; hayatın içinde de etkisini gösteren bir değişim.

Gıda fiyatları, ithal girdi maliyetleri, ulaşım, enerji – hepsi bu kur hareketinden etkileniyor.

Etiketteki her yeni rakam, arka planda; döviz cinsinden bir yükselişi işaret ediyor.

 

Peki, bu değişim bize ne anlatıyor?

 

Öncelikle;
fiyat istikrarının korunması için

sadece para politikası değil, yapısal reformlar da gerekli.

Kurun yükselmesi, ithalat maliyetlerini artırıyor,

bu da doğal olarak; enflasyona yansıyor.

 

Ayrıca; döviz borcu olan şirketler, kur farkı zararlarıyla karşı karşıya kalıyor.

Bu da; yatırımları, büyümeyi ve istihdamı etkileyen

zincirleme reaksiyonlara neden olabiliyor.

 

Yatırım tercihlerinde de bir dönüşüm yaşanıyor.

TL cinsinden enstrümanlar,

yüksek faiz oranlarına rağmen; cazibesini kaybederken,

döviz ve alternatif araçlar öne çıkıyor.

Bu durum; piyasada, TL’ye olan talebi azaltıyor.

Merkez Bankası faiz artışına gitse bile;
bu algı değişmedikçe, etkisi sınırlı kalabiliyor.

 

Tüm bu tabloya bakıldığında; önümüzde üç temel senaryo var.

Birincisi, sıkı para ve mali disiplin tercih edilirse;

kurda bir yataylaşma ve zamanla, enflasyonda düşüş mümkün olabilir.

Ancak; bu durumda büyüme ivmesi düşer, ekonomik faaliyet yavaşlar.

 

İkincisi, yapısal reformlara ağırlık verilir ama faiz seviyesi sabit kalırsa;

dengeleme süreci uzayabilir, ama; sistem daha sağlıklı hale gelir.

 

Üçüncüsü ise; erken gevşeme gelir ve politika desteği geri çekilirse,

geçmişte yaşanan kur şoklarının benzeri, yeniden yaşanabilir.

 

Bu noktada bireyler için en önemli soru şu:

“Kur nereye gider?”

Belki de daha doğru soru,

“Bu ortamda nasıl pozisyon almalı?”

 

Çünkü; ekonomi, sadece tahmin değil; aynı zamanda yönetim meselesidir.

Kur öngörüsü yapmak kadar, risk yönetimi bilinciyle hareket etmek de önemlidir.

Bilinçli bir tasarruf sahibi olmak;

farklı enstrümanlara yayılmış,

çeşitli senaryolara hazırlıklı bir portföy oluşturmak anlamına gelir.

 

Türkiye’de kur hareketleri; zaman zaman, bir lunapark treni gibi işler;

kalkarken çığlıklar, inerken mide bulantısı.

Ama asıl soru şudur:

Bu trene binerken; gözünüz açık mıydı, yoksa uyurgezer miydiniz?

 

 

 

sezerkoyun@cratone.com

 

 

 

Not: Bu yazı yatırım tavsiyesi niteliğinde değildir.

Burada yer alan görüşler, genel ekonomik görünüm üzerine;
kişisel analiz ve yorum içermektedir.

Herkesin, kendi mali koşullarına uygun olarak; uzman görüşü alması önerilir.

 



Bu yazı 1665 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA