Geçtiğimiz günlerde bir otelde meydana gelen trajik yangın,
hepimizi derinden etkiledi.
78 kişinin hayatını kaybettiği ve 51 kişinin yaralandığı bu olay,
çok boyutlu bir sorgulamayı beraberinde getiriyor:
Şeffaflık, etik değerler ve insanlık ekseninde nerede duruyoruz?
Bu olay, sadece bir yangını değil;
toplumsal değerlerimizi ve günlük yaşantımızı şekillendiren
temel prensipleri, yeniden gözden geçirme ihtiyacını ortaya koyuyor.
Türkiye’de vatandaşlık ve insanlık değerleri
Türkiye gibi köklü bir tarih ve zengin bir kültüre sahip bir ülkede,
insana verilen değer;
toplumsal dayanışma ve yardımlaşma kültürümüzün, merkezinde yer alır.
Ancak, günümüzde;
ekonomik çıkarların, bireysel ve toplumsal değerlerin önüne geçtiğini gözlemlemek
üzücü bir gerçektir.
Vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak için gereken
altyapı ve yönetim standartları, ne kadar yeterli?
Etik değerlere ve şeffaf bir yönetim anlayışına duyulan ihtiyaç,
özellikle; böylesine trajik olaylarda, daha belirgin hale geliyor.
Yangından hemen sonra ortaya çıkan sorular,
bu değerlerin, toplumun her kesiminde ne derece işlendiğini sorgulatıyor.
Acil durum planları, yangın güvenlik önlemleri ve
kamu denetim mekanizmalarındaki zayıflıklar,
bireysel ve kurumsal sorumluluk eksikliğiyle birleştiğinde, felaketlere yol açabiliyor.
Etik ve şeffaflık sorunu
Yangının ardından basına yansıyan bilgiler ve yetkililerin açıklamaları;
üzerinde düşünülmesi gereken, ciddi soruları gündeme getirdi.
Olayın, yangın güvenlik standartlarına uyulup uyulmadığı noktasında
eksikliklerin olduğu izlenimini uyandırması;
kurumsal sorumluluk anlayışını, tekrar masaya yatırmamızı gerektiriyor.
Şeffaf bir şekilde olayın nasıl gerçekleştiğini anlamak,
sadece yas tutanların değil; tüm kamuoyunun hakkı.
Bu noktada sorulması gereken kritik bir soru var:
Önlemler alınmış olsa bile; uygulamada ne derece hassas davranıldı?
Yangın, tüm personel ve misafirlere yeterince hızlı bir şekilde haber verilebildi mi?
Acil çıkışların işlevselliği, yeterli düzeyde miydi?
Ekonomik kaygılar ve insan hayatı
Bu trajedi;
ekonomi ile insanlık arasındaki hassas dengenin,
nasıl bozulabileceğini gözler önüne serdi.
Bir işletmenin, müşteri memnuniyetine ve kâr marjına öncelik verirken;
temel güvenlik önlemlerine yeterince önem vermemesi,
ciddi bir risk oluşturabilir.
Üstelik, bu sorun sadece bir sektörle sınırlı değil;
turizm, inşaat ve enerji gibi birçok sektörde
benzer yaklaşımların örneklerini görebiliyoruz.
Bu olay;
yatırım ve büyümeye odaklanan bir ekonomik anlayışın,
etik boyutunu sorgulamamıza vesile olmalıdır.
Sorulması gereken bir diğer soru ise şu:
Daha fazla kazanç sağlama amacı;
hangi noktada insan hayatından daha değerli hale geliyor?
Ekonomik çıkarların, toplumsal değerlerin önüne geçmesi;
kabul edilebilir mi?
Benzer olaylar ve dersler
Bu yangının yankıları, geçmişte yaşanmış benzer trajedileri de hatırlatıyor.
Örneğin; bir fabrikada veya konaklama tesisinde çıkan yangınların ardından
ortaya çıkan eksiklikler,
denetim mekanizmalarındaki zayıflıkları bir kez daha göstermişti.
Ataşehir’deki bir otel yangınında,
üç kişi hayatını kaybetmiş ve iki kişi yaralanmıştı.
Benzer şekilde Pendik’teki bir otelde çıkan yangında da
üç kişi yaşamını yitirmişti.
Bu olaylar;
güvenlik önlemlerinin ve denetimlerin eksikliğinin acı sonuçlarını,
gözler önüne seriyor.
Uluslararası düzeyde de benzer trajediler yaşanmıştır.
Örneğin, 2017 yılında;
Londra’daki Grenfell Tower yangınında 72 kişi hayatını kaybetmiş ve
olay, bina yönetiminin eksiklikleri nedeniyle; büyük tepki toplamıştır.
Kamuoyu, sorumluların cezalandırılması için protestolar düzenlemiş ve
olayın ardından;
bina güvenlik standartlarıyla ilgili, kapsamlı reformlar yapılması talep edilmiştir.
Mağdurlar için açılan tazminat davalarında,
milyonlarca sterlinlik ödemeler yapılmıştır.
Benzer şekilde;
2013’te Bangladeş’te Rana Plaza’nın çökmesi sonucu,
bin 134 kişi hayatını kaybetmiş ve sorumlular yargılanarak cezalandırılmıştır.
Dünya genelinde büyük tepkilere yol açan bu olay;
uluslararası markaların, işçi güvenliği konusunda sorumluluk alması gerektiğini
bir kez daha gündeme getirmiştir.
Ayrıca; mağdurlar ve aileleri için 30 milyon dolar üzerinde tazminat ödenmiştir.
Hindistan’daki Bhopal felaketi ise;
endüstriyel eksikliklerin, korkunç bir örneği olarak tarihe geçmiştir;
bu olayda, yaklaşık 16 bin kişi hayatını kaybetmiş ve
sorumlu şirket, 470 milyon dolar tazminat ödemek zorunda kalmıştır.
Ancak, bu miktar;
mağdurlar ve insan hakları savunucuları tarafından yetersiz bulunmuş ve
yıllarca süren protestolara neden olmuştur.
Türkiye’de bu tarz olayların tekrar etmemesi için,
ciddi bir denetim mekanizması oluşturulması ve
yüksek standartlarda uygulanması gerekiyor.
Aynı zamanda; toplumsal bilinçlenmenin de artması çok önemli.
Her birey, insan hayatının dokunulmazlığını ve önceliğini kabul ederek;
hareket etmeli.
İnsanın kendi değerlerini sorgulaması
Bu yangın, sadece bir bina ya da işletmenin yandığını değil;
insanlık anlayışımızın da çözülmeye başladığını gösterdi.
Her birey;
kendi önceliklerini, değerlerini ve
toplumun gidişatına etkisini, sorgulamalıdır.
Bir canın maliyetini hesaplamaya çalışan bir düzenin,
çok daha köklü bir düzeltmeye ihtiyacı vardır.
Son olarak, bu olay hepimize bir hatırlatma olmalı:
insanlığın ölçütü, sadece kriz anlarında değil;
günlük hayatta aldığımız kararlarla belirlenir.
Daha etik, daha şeffaf ve
insan hayatını her şeyin üzerinde tutan bir düzeni, birlikte inşa etmek zorundayız.
Bu trajedi, sadece yas tutma değil;
aynı zamanda, bir uyanış çağrısıdır.
İnsanlığımızı sorgulamak,
ekonomik yaklaşımları yeniden tanımlamak ve
daha yaşanabilir bir toplum yaratmak için bir fırsattır.
Kaybettiklerimizin anısı, bu hedefin ilhamı olmalı.