Tweet |
Bu seferki bildiğiniz yazılardan olmayacak.
Rutin dışı, bir yıl sonu yazısı diye bakın.
Bu yazı, iyimser veya kötümser olmayacak.
Belki de olacak, bilemem artık o kadarını!
Üzerime gelmeyin, yılın yorgunluğu var bende de…
Sonra açık denizlere açılıp unuturuz filan, gerçekten çok ayıp olur:
Size; kutlu, mutlu, sıhhatli, neşeli, keyifli, başarılı,
ailenizle beraber geçireceğiniz harika bir yılbaşı gecesi ve/veya
bir yılbaşı tatili ve muhteşem bir 2025 yılı diliyorum.
Umarım her şey gönlünüzce olur, hatta; daha da iyisi olur!
Hem kendiniz, hem de ülkemiz için!
Ama bazen, kendimize gereksiz ve fazla güvenebiliyoruz.
Diyelim ki; telefonunuz cebinizde ve onu elinizle de hissedebiliyorsunuz.
Üstelik, pili sonuna kadar dolu. Hatta; şarj aletiniz de diğer cebinizde!
Evinizin anahtarı da iç cebinizde, orada da bir sorun yok.
Üstelik; ev anahtarınızın yanında,
biraz daha büyük olarak formuyla, araba anahtarınız da var.
Ve hatırlıyorsunuz ki; benzini de daha dün gece doldurdunuz.
Üç gün önceydi, bakımdan çıktı arabanız;
yağı, suyu dolu, vuruk tamponu da yaptırdınız, her şey gıcır gıcır!
Peki cüzdanınız?
Diyelim ki; orada da sorun yok.
Kredi kartlarınız yerinde, bankadan çektiğiniz nakit 5000 TL cebinizde...
Hatta, hadi diyelim ki; kredi kartı borcunuz da yok!
Onu da hatırladınız…
Peki yılbaşında 3-4 gün bir yere kaçabilecek misiniz?
Harika, duyuyorum ki;
otel ve uçağı halletmişsiniz,
eşinizle kendinize ve çocuklara iki oda ayırmışsınız!
Efendim?
İsterseniz arabayla da gidebilirsiniz, tabii ki!
Kim bilir, belki;
her yakınınıza hediye alma sorununu da halletmiş ender kişilerdensiniz!
Bravo!
İster tişört alın, ister çikolata ister bisiklet…
Mühim olan jest!
Futbol konusuna hiç girmiyorum,
oradaki gidişattan memnun olamayabilirsiniz.
Futbol heyecanının tarihe gömülmüş olmasından söz ediyorum.
Biliyorum, acı ama böyle…
Ama umudunuz var!
Belki gerçekten her maça yabancı hakemler verilecek ve
her spekülasyonla beraber,
“mucizevi oranlarda şanslı takımlar” ortadan kalkmış olacak…
Lütfen farz edin ki; bu konuya hiç girmedik, bu kadarcık bile dokunmadık!
Uzun lafın kısası;
şu yukarıda çizdiğim sahnenin aktörüne benziyorsanız,
evet demeden önce ceplerinizi karıştırın ve
anahtarınızı kahvede unutmadığınıza emin olun,
diyebiliriz ki; en azından bu dönem için
keyfi yerinde ve mutlu bir vatandaşımızsınız!
Özgüveniniz tam, her şeyin kontrolü elinizde,
yani geleceğe, en azından kısa vade geleceğe,
çok şanslıysanız orta vade geleceğe, özgüven ve umutla bakıyorsunuz.
Uzun vade demiyorum, çünkü;
şu anda belki hayatını yurt dışına taşımış kimi milyarderler dışında,
bu ülkede kimse çok uzun vadeli önünü göremiyor.
PEKİ;
GERÇEKTEN “KENDİ DURUMUNUZU KONTROL ETTİĞİNİZE”
İNANIYOR MUSUNUZ?
Fakat; aslında, bütün bu saydığım;
dolu şarjların, cüzdanların, size “kontrol” hissi veren anahtarların
pek bir anlamı yok.
Damarlarınızın içinde, kontrol edemediğiniz bir hızda akan kanınız var…
Her kontrolden sonra çıkan değerlere,
yabancı bir pasaporta bakan
Kuzey Avrupalı sınır kontrol memurları gibi
şüpheyle bakan doktorlar geliyor aklınıza.
Karaciğer mi yağlanmış,
vücutta iltihap mı var,
kolesterol mü tavan yapmış,
damarların tıkanma ihtimali mi zirvelerde,
yoksa; şekeriniz bayram seviyelerine mi taşmış?
Veya; yeni aldığınız pili dolu telefon kadar güçlü sandığınız
kalbiniz veya ciğeriniz, esasında hangi durumda acaba?
Peki daha 20-30-40 yıl,
vücudunuzun “dışkı'' hazırlama mekanizmasını
sorunsuz gerçekleştireceğinden çok emin misiniz?
Kan raporlarına, idrar ve gaita raporları eklendi mi?
Onlardan gelecek ve doktorların yorumlayarak önünüze koyacakları ve
her an geleceğinizi tayin edebilecekleri soğuk satırlardan
daha kesin bir veriyi, hatırlayalım.
Her geçen saniye çürüyoruz.
Her geçen saniye hücrelerimiz, organlarımız geri dönülmez şekilde yaşlanıyor ve
kaçınılmaz sona doğru yol alıyorlar.
Her an bir kalp krizi riski, tıkanan damarlar,
kanserojenleşen bir hücre yapısı,
görevini yapmaktan vazgeçen bir başka organ veya
erken bunamaya karar verecek bir beyin…
Şansınıza hangisi düşecek bilemezsiniz, ben de bilemem.
İşte; o haberler başınıza düşene kadar, size arta kalan zamanda;
Fethiye’ye mi gidersiniz, yoksa Akçakoca’ya mı, Bodrum’a mı, Paris’e mi,
kayınvalidenizin evine mi, yoksa; Tokyo’ya mı orasını bilemem…
Hiçbir yere gidecek yılbaşı harçlığınız yoksa da, şunu bilin ki;
yukarıda size tarif ettiğim insan olma durumuyla ilişkili,
son durağa yaklaşma hızınız; aslında, milyarder de olsanız; pek değişmiyor.
Neyse demagoji yapmayalım,
az bir ölçüde daha iyi doktorlara ulaşma şansınız;
sıhhatinizin gidişatını etkiler, ama; sandığınızdan daha az.
Mahallemizin belediyesinin temizlik aracında çalışan görevli kardeşimiz ve
Elon Musk eşit hızla çürüyorlar,
hatta; hangisinin daha hızlı çürüdüğünü bilemeyiz
400 veya 700 milyar $’ın da
öbür dünyada kullanılma yöntemlerini;
en yaratıcı, en has kriptocular henüz bulamadılar,
kolay kolay bulacağa da benzemiyorlar.
İşin en acı tarafı ne biliyor musunuz, özellikle bu dolar milyarderleri için…
25 yıl önce ''Kemik'' isimli romanımda öngördüğüm olağanüstü gelişmeler,
bilim insanlarının en hızlı şekilde geliştirdikleri insan organlarının,
laboratuvar ortamında kişiye özel kopya edilmesi,
kalp dahil; her yorgun organınızı kolayca,
arabanızın yağ filtresi gibi değiştirilebileceğiniz keyifli bir ortam,
yakın bir köşenin virajında;
başta trilyar değerleri, sonra da biz olağan fanileri bekliyor.
O gelecek aslında çok yakın!
Musk’ın mesela, Tau Techno Mechanicus isimli oğlu;
mesela, belki; 150-200 yıl yaşayabilecek!
Ama her ne kadar Elon ve diğer multi-trilyarderlerin de
sonsuz yaşama hırsları olsa da; onların bu trene yetişmesi çok zor!
BEYİNLERİ BAKIN NASIL KOPYALAMAYA KARAR VERDİM!
Gelecekten söz açarsak:
Bütün iç organlarınız, kanınız ve dokularınız
kontrol altına alınabilse bile;
ruhunuzu, bilgilerinizi, kimliğinizi elinde tutan beyninizin
aynı şekilde dışarıda geliştirilerek hayatına devam etmesi,
kalp veya ciğer kadar kolay olmayacak.
Ama bir formül geliştirebileceğimizi düşündüm:
Aynen eski akıllı telefonunuzu yan yana koyunca,
her şeyini yeni olana kopyalıyor ya,
belki içi boş yeni bir beyin sizin dokularınızla üretilerek;
tüm hatıralar, tüm bilgiler, tüm geçmiş, tüm karakteriniz, yani hepsi;
belki aynı mantıkla, bu yeni organa indirilebilecek!
Şu anda bunu okuyan
çeşitli beyin cerrahları, nörologlar ve en güçlü doktorlar;
size, bana ve topluma bunun neden olamayacağını,
en içerikli ve bilgi dolu cümlelerle aktarabilirler;
ama; benim de tecrübelerimle izlediğim yolda ulaştığım bir genel bilgi var:
İnsanın aklına gelen bir yol, bir formül, bir ilerleme yöntemi,
kesinlikle mümkün olabilecektir!
Çünkü, insanın aklına gelen her şey; er ya da geç, gerçekleşir.
Ama, 10 yıl; ama, 100 yıl sonra…
Çok mu yanılıyorum, 584 yıl sonra…
25 yıl önce 'Kemik’in içerdiği
bilimsel ve teknolojik olağanüstü gelişmelerin içinde
beynin hücresine bilgisayar çipi yerleştirmek de vardı ve
bu gelişmenin, 25 yıl kadar sonra olacağı da belirtiliyordu.
Gerçekten de Musk ekibi;
25 yıl sonra, o gelişmeyi yaşama geçiren ilk hamleleri gerçekleştirdiler.
Beyin hücresi ile bilgisayar çipi arasındaki bu ilk “fuhuş” da
olayın; henüz birinci saniyesi.
İlerleyen dakikalarda adım adım,
size yukarıda tarif ettiğim “Büyük devrim” gerçekleşecek.
Bunun olmaması, mümkün değil.
Nasıl atalarımız kuşlara bakıp; uçakları dizayn ettilerse,
nasıl insanlar günümüzde cinsiyet değiştirebiliyorlarsa,
önümüzdeki birkaç kuşakta da bilim insanları,
yeni beyinlere data transfer edebilecek.
Evet sistem kesinlikle böyle olacak,
torununuz veya torununuzun torunu, bunu kesinlikle yaşayacak.
İnanmıyorsanız; o gün çıkar gelir, benden hesap sorarsınız.
Unutmayın; son gülen iyi güler!
Sonuçta, bu yöntemlerden bizler değil;
torunlarımız veya onların torunları, istifade edecek.
Eminim; bu da sizi mutlu ediyordur, her şeye rağmen!
Ama ne kadar acıdır ki;
mesela Türkiye’de yaşıyorsanız,
beynini de kalbini de tüm iç organlarını da tazelemiş trilyarderimiz,
spor arabasıyla Bağdat Caddesi’nde giderken,
“Sen nasıl beni sollarsın” diyen bir maganda tarafından, beyni dağıtılabilir.
Merak etmeyin;
yukarıda anlattıklarım kesinlikle gerçekleşecek, tarihe not düşüyorum!
Öte yandan; gerçeklere dönmeye mecburuz.
22.104 TL, bu ülkenin asgari ücreti.
Emekçiler enflasyonun çok altındaki bu artışla daha kötü yaşayacaklar,
ayrıca; bu %30 artış nedeniyle,
enflasyon daha da artacak, ekonomi daha da çıkmazlara girecek;
işverenlerin durumu da daha iyiye yönelmeyecek,
kapanan şirket sayısı, büyük ihtimalle artacak…
İşte buyurun;
size yazının en başında tarif ettiğimiz,
hayatın her zerresini kontrol ettiğine inanan; insan,
önümüzdeki ay; en basit faturaları nasıl ödeyeceğini bilemiyor duruma düşecek…
Şimdi size düşen;
bu sürrealist ve fütürist hülyalar ve acı gerçeklerin ortasında,
her an size ihanet etmeye hazır ve içinde hapsolmuş olduğunuz bir vücudun içinde,
mert bir vatandaş olarak; yolunuza devam etmek…
Kâh rüya görerek, kâh gülümseyerek, kâh mücadele ederek,
ama; hiçbir şekilde bazen içine düşebileceğiniz
sahte konfor alanlarının size sunduğu kapsayıcı rehavete düşmeden…
Kolay gelsin, mutlu yıllar sevgili okurlarım!
Bedri Baykam
bedribaykam1923@gmail.com