Tweet |
Ülkemizde; her yüz kişiden 1’inde görülen romatoid artrit hastalığı, tedavi edilmediğinde;
eklemlerde, şekil ve fonksiyon kaybına sebep olabiliyor.
Genellikle, el ve ayaklardaki küçük eklemlerde oluşan hastalık;
diz, omuz ve kalça gibi bölgelerde de görülebiliyor.
Romatoid artritin; bağışıklık sisteminin,
vücudu çeşitli hastalıklara karşı korumak amacıyla;
normal dokulara, yanlışlıkla saldırması sonucunda oluştuğunu söyleyen
Feride Fonksiyonel Yaşam Koordinatörü Uzm. Dyt. Başak Satar,
“Bu bozukluk;
bazı bireylerde cilt, gözler, akciğerler, kalp ve kan damarları dahil olmak üzere;
çeşitli vücut sistemine zarar verebilir.” uyarısında bulundu.
Hastalığın ortaya çıkmasında;
genetik ve çevresel faktörler etkili olabileceğini belirten
Uzm. Dyt. Başak Satar,
“Hastalığın şiddetinin azaltılması,
yaşam standartının yükseltilmesi ve seyrinin yavaşlaması için
son yıllarda yapılan çalışmalarda,
beslenme tedavisinin önemi, artmıştır.
Diyetin; romatoid artrit hastalarının metabolik profili,
antioksidan düzeyleri ve mikrobiyota yani;
vücudumuzda bulunun tüm bakteriler üzerindeki
potansiyel etkileriyle;
romatoid artrit semptomlarını olumlu yönde,
etkileyebildiği bilinmektedir.” dedi.
Romatoid artritte;
fonksiyonel beslenme tedavisinin öneminin arttığını dile getiren
Uzm. Dyt. Başak Satar,
“Antioksidan kapasite yüksek beslenme,
anti-inflamatuar (iltihaplanma azaltıcı/yok edici) özellikli besinler ve
baharatların diyete eklenmesi,
renkli beslenme ve vücudun eksik olan vitamin ve minerallerinin tamamlanması ile
bütünsel bir beslenme tedavisi uygulanması,
yani; fonksiyonel beslenme tedavisinin uygulanması önem kazanmıştır.” şeklinde konuştu.
Bazı besinlerin romatoid artrit hastalığın şiddetini artırdığını söyleyen
Uzm. Dyt.Satar,
“Yapılan bazı çalışmalarda;
bazı besinlerin, hastalığın gelişimini tetiklediği görülmüştür.
Vücuttaki iltihaplanmanın artması;
C-reaktif protein (CRP) seviyelerinin yükselmesine sebep olurken,
hastalığın şiddetini artırır.
Çevresel faktör olarak kabul gören beslenme düzeni;
hem tetikleyici, hem de hastalığın yönlendiricisi olarak, hareket edebilir.
Örneğin;
kırmızı et tüketimi,
aşırı tuz tüketimi,
glüten,
ihtiyaç fazlası tüketilen gıdaların tüketimi,
çiğ domates gibi besinler, hastalığın ilerleyişini hızlandırır.
Son zamanlarda artış gösteren batı tarzı beslenme,
yani; doymuş ve trans yağlardan zengin,
düşük omega-3 yüksek omega-6 yağ asitleri oranı ve
rafine karbonhidratların ve şekerle tatlandırılmış içeceklerin aşırı tüketimi,
hem inflamasyonu, yani; iltihaplanmayı artırır,
hem de artan insülin direnci, obezite ile dolaylı olarak;
romatoid artrit riskini yükseltir.” açıklamasında bulundu.
Akdeniz diyetinin içeriğinin; vitamin ve mineraller ile
iltihaplanmanın şiddetinin düşürülmesinde ve azaltılmasında
kilit rol oynadığının altını çizen Uzm. Dyt.Satar,
“Hastalıkla mücadelede; Akdeniz diyetinin, önemli bir yeri vardır.
Akdeniz diyeti;
içerdiği omega 3 yağ asitleri,
vitaminler,
zeytinyağında bulunan oleik asit gibi ögelerin doğal iltihap önleyici özellikleri yardımıyla;
hastalığın seyrinde, olumlu etkiler yaratabilir.
Aynı zamanda;
antioksidan kapasitesi yüksek beslenme, yani;
C vitamini, E vitamini, karotenoidler, bakır, mangan, çinko ve
selenyum gibi antioksidanlar;
fitokimyasallar, flavanoidler, yeşil çay, zencefil, zerdeçal, kara biber gibi
besin bileşenlerinin, sağlık üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır.
Bu besin bileşenleri;
inflamasyonun şiddetlenmemesi ve azaltılmasında önemli rol oynar.” ifadelerini kullandı.
“Gluten proteini;
romatoid artrit için immünolojik, yani;
bağışıklık sisteminin normal dokulara saldırmasını tetikleyici, bir etkiye sahiptir.” diyerek;
glutenin, bağırsak yüzeyinde yaptığı tahribat ile
inflamasyon artırdığını söyleyen Uzm. Dyt. Başak Satar,
“İltihaplanmada yaşanan artış,
romatoid artrit hastalarında ağrı şiddetinin artmasına sebep olur.
Yapılan bir çalışmada; glütensiz diyet uygulayan romatoid artrit hastalarında
bir süre sonra, hastalık semptomlarının azaldığı gözlenmiştir.” değerlendirmesinde bulundu.
Doğru bir beslenme protokolünün,
hastaların yaşam kalitelerini artırdığını da sözlerine ekleyen
Uzm. Dyt. Başak Satar; romatoid artrit hastalarının
nasıl bir beslenme programı uygulaması gerektiği hususundaki önerilerini ise;
şu şekilde sıraladı:
“Romatoid artrit, otoimmün bir hastalık olup;
bağışıklık sisteminin, vücudun kendi eklem dokusuna saldırması, sonucu oluşur.
Bu nedenle;
sızdıran bağırsak kaynaklı bir kronik bağışıklık aktivasyonu da,
artriti oluşturan faktörlerden birisi olabilir.
Bağışıklık sisteminin doğru ritimde çalışmasını destekleyen ve
anti inflamatuar bir beslenme programı,
artrit tedavisinde medikal tedaviyi destekler,
semptomların rahatlatılmasına yardımcı olabilir.
OMEGA 3’TEN ZENGİN ŞEKİLDE BESLENİLMELİ
Omega 3 yağ asitlerinin, anti inflamatuar etkisi nedeniyle;
bağışıklık sistemi desteklenir.
Başta, deniz balıkları ve ürünleri olmak üzere;
keten tohumu, chia tohumu ve ceviz, omega3’den zengin gıdaların başında gelir.
BAĞIRSAĞIN ONARIMINDA; ET, KEMİK VE TAVUK SUYU ÖNEMLİ
Romatoid artrite neden olan kronik inflamasyonun,
sızdıran bağırsak kaynaklı olabileceği düşünüldüğü için, bağırsağın onarımında;
et-kemik-tavuk suyu gibi kolajen gıdaların kullanılması gerekir.
Özelikle; eklemden sorumlu tip2 kolajen ve beraberinde tip1-3 kolajen önerilir.
GLUTEN VE LEKTİNDEN UZAK DURUN
Şekerden, trans yağlardan, omega 6 yağ asitlerinden, tatlandırıcılardan;
başta işlenmişler olmak üzere;
gluten, lektin gibi tahıllardan ve kurubaklagillerden uzak durulmalıdır.
SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ SEMPTOMLARI ARTIRABİLİYOR
Süt ve süt ürünlerindeki kazein proteinlerinin,
artrit semptomlarını arttırabileceği görülmüştür.
Bunun arkasındaki sebebin;
süt ve süt ürünlerinin sızdıran bağırsak oluşumunu tetiklemesi ve vücuda;
hareket eden kazein moleküllerinin bağışıklığı yanlış yönde aktive etmesi ile
moleküler mimikriye sebep olabileceği düşünülmektedir.
Moleküler mimikri;
vücuda giren zararlı maddelerle, vücut hücreleri arasındaki
moleküler benzerlik durumudur.
Savaş halinde olan bağışıklık sistemi;
kendi vücut dokusuyla zararlı maddeyi karıştırır ve kendi dokusuna da saldırır.
Otoimmün hastalıkların oluşumunun altında da, bu sebep yatmaktadır.”