bursa escort bursa escort
escort bayan
1xbet MobilBetturkey GüncelBetist Mobiltrbetsupertotobet bonusbetrollerbetpionerMariobet Güncel GirişBahis.com girişTarafbet Giriş
1xbet supertotobet
Bugun...



Suriye: Öğrendiklerimiz / Hatırladıklarımız


facebook-paylas
Güncelleme: 16-01-2025 14:09:25 Tarih: 22-12-2024 08:14

Suriye: Öğrendiklerimiz / Hatırladıklarımız

Suriye konusunda, herkes gibi sizin de kafanızın karışık olduğunu biliyorum.

 

Suriye krizi ya da “devrimi” konusunda,

insanların net bir düşünce geliştirmesi neredeyse imkansız…

Çünkü; anlatılanlar, yalnız karışık değil; çelişki dolu.

 

Konunun güncel kesitlerini derinden incelemek yerine;

genel coğrafyanın, genel gerçeklerini hatırlayalım…

 

Emin olun;
bu satırlar, günde 24 saat dinlediğiniz

karmakarışık “çözümlemeler”den daha açıklayıcı gelebilir size…

 

Bir Orta Doğu gerçeğiyle, bu makaleye başlayabiliriz.

 

Dünyanın hiçbir yerinde, Orta Doğu kadar;
güneşin belirsiz ufuklarda doğup, yine belirsiz yarınlara doğru battığı ve

şatafatlı hayatlar süren emperyal ailelerin;

her an, elinde biraz kalıntı servet bulunan “ünlü göçmen ailelere” dönüşebileceği,

başka bir diyar, bulamazsınız.

 

- Orta Doğu’da genellikle diktatörler rejime tek başlarına hakim olurlar ve

onlar da yoğun şekilde, milyarlarca dolarlık bir para birikimi ile

kendi küplerini doldururlar.

 

Sonra da bütün medyaları ilgilendiren diğer soru gündeme gelir:

“Bu para, ülke halkına döndürülebilecek mi?”

 

-----

 

- Öncelikle şunu bilelim ki;
Amerika, hiçbir zaman terk etmeye niyetli olmadığı Orta Doğu’da;
kendi ürettiği kurallara göre satranç oynayabilir ve

her an, rüzgâra göre dönebilir.

 

-----

 

Orta Doğu’da, Amerika’nın İsrail’le olan açık paktı dışında;
kalıcı anlaşma-dostluk-koalisyon yoktur.

 

-----

 

Yobazlık, cehalet, eğitimin çöküşü,

hepsi; Orta Doğu karanlığından kalıcı şekilde sorumludur.

 

Aktörlerin; yani, lider ve diktatörlerin;
ismi değişir, ülke isimleri değişir ama; bu kader değişmez.

 

Orta Doğu’daki etnik grupların hepsi;
böl-parçala-yönet politikasının

kolay bir hedefi, kobayı ve nihayetinde; kurbanı olmaya mahkumdur.

 

-----

 

Çapraz çıkar savaşları ile Orta Doğu, bir arapsaçına dönmüştür.

20 yılda bir değişebilen sınırlar, diktatörler, ortaklıklar veya sömürü düzeni;

geçici sükûnet dönemlerinden sonra, kaosu beslemeye yaramıştır.

 

Unutmayın ki;
silah tüccarları da bu bozuk coğrafyanın,

bozuk düzeninden nasiplenmeye mecburdur.

Bu da “Amerikanyadayı”nın özel DNA’sının vazgeçilmez bir sendromudur.

 

-----

 

Dünya, diktatörlerle “business” yapmakta mahsur görmez.

İş patladıktan sonra da;
gelsin sahte alkışlar veya timsah gözyaşları ve

hepsinden önemlisi“yeni alıcı arayışları”. 

 

-----

 

Orta Doğu’da her yerde egemen olan büyük kabile havası,

ne yaparsanız yapın; hiçbir zaman değişmez!

 

-----

 

Orta Doğu’da bedeli her zaman çocuklar öder.

Büyüklerin neyi paylaşamadıklarını anlayamadan;
gözlerini, kollarını, bacaklarını, ailelerini, evlerini kaybederler.

 

-----

 

İki “büyük”;

Orta Doğu’daki petrol ve coğrafya savaşlarının kuklalarını,

karşılıklı oynatarak; birbirlerine dokunmadan savaşmayı başarırlar.

 

-----

 

Atatürk gibi bir lideri olmamış her Orta Doğu ülkesi, yani; hepsi,

belirli oranlarda batağa saplanmış şekilde, zaman üzerinden debelenirler.

 

-----

 

Her diktatör; er ya da geç devrilmeye mahkumdur;

Saddam Hüseyin, Kaddafi, Esad…

 

-----

 

SURİYE KONUSUNUN DAHA ÖZELİNE GÖZ ATARSAK…

 

Tarihin bedelini dikta ve din savaşlarıyla sürekli ödeyen Orta Doğu’ya;
demokrasi “yarın” gelmeyecektir.

Sözde Arap Baharı da, sahte bir illüzyon olarak yaşanmıştır.

 

Suriye’nin şu anda yaşadığı durum veya

benzerlerinden sonra gelen görüntüler ve manşetler;
sahte bir demokrasi umudu besler ama; bunlar güdük kalmaya mecburdur.

 

-----

 

- İsrail’in, ABD’nin doğrudan uzantısı veya ajanı gibi bir konumda yaşaması;
bölgede orantısız bir güç oluşturmakta, bu ülke din farkının üzerine;
her türlü güç gösterisini döşeyerek, oportünist eylemlerle;
varlığını, yüzölçümünü ve askeri gücünü katlamaya devam etmektedir.

 

Son Suriye olaylarında, aynı fırsatçı yayılmacılık anlayışı;
Gazze’den sonra Golan tepelerindeki tampon bölgeye doğru,

aniden devreye sokulmuştur. 

 

-----

 

Bir Orta Doğu liderinin veya oğlunun;
Avrupa’da okuması,

başı açık güzel bir eşe sahip olması,

yobazlığa kayan görüntüler vermemesi;
kesinlikle, medeni bir politikacı olduğu veya

diktatör temayülü göstermeyeceği anlamına gelmez.

 

İngiltere ve Fransa’da alınan yüksek eğitimler,

havalı ve sözde laik yaşam tarzları,

gerçek medeni içerikten uzak bir makyajdan, ibarettir.

 

Bu insanların kraliyet gülümsemeleriyle örtbas ettikleri canavarlıklar,

dehşet vericidir.

 

Örneğin; Esad’ı, eşiyle beraber bir yabancı lideri ağırlarken gördüğünüzde;
onların, yüzbinlerce insanın kanına girdiğini düşünemezsiniz.

Aynen; İran Şahı Rıza Pehlevi ve eşi Farah gibi…

 

-----

 

11 Eylül terör saldırısının ardından;
“Her yerde her terör örgütüyle mücadele edeceğiz.

Ya bizimlesiniz ya değilsiniz”

diye, bütün dünyaya seslenen ABD, şu çelişkiye bakın ki;
şimdi HTŞ (Hey’etuTahriri ş-Şam) ile diyalog halinde ve

son yıllarda da PYD-YPG’nin stratejik/lojistik destekçisi.

 

NATO eski Başkomutanı Wesley Clark, 17 yıl önce;
“ABD adına; önümüzdeki yıllarda

İran, Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Sudan ve Somali hedefimizdeki ülkeler”

diye açıklamıştı.

 

Irak “halledildikten sonra”,

ABD; sırayla, diğerlerini gündemine almayı ihmal etmedi.

 

Dokunduğu her ülkede,

kendi çıkarları doğrultusunda bir “Anayasa”(!) çıkarmayı da

kendisine hedef koyan ABD;
bu Coğrafya’da, stratejik sınır mühendisliğinden vazgeçeceğe benzemiyor.

 

-----

 

“ABD, Orta Doğu’da bir Kürdistan devleti kurulmasını istiyor”

sözünü yıllardır duyuyoruz,

 

PYD-YPG’yi desteklediğini de biliyoruz, fakat şu ikileme bakın ki;
şimdi PYD-YPG, Suriye’deki iç savaşın mağlupları arasında görünüyor!

 

Öte yandan; Amerika ise, Suriye’de;
Rusya, İran ve Esad’ın üstesinden gelmiş durumda.

 

Uzun lafın kısası;

kimin eli, kimin cebinde belli değil.

 

PYD-YPG kaybolacak mı,

kılık mı değiştirecek yoksa;
Colani veya ABD tarafından başka şekilde mi kullanılacak?

Düğümü çözerseniz, bana da haber verin lütfen.

 

-----

 

Keza; son kertede, bütün bu yaşananların;
PYD-YPG örgütünün, yani; dolayısıyla PKK’nın,

Türkiye’ye karşı oluşturduğu tehdidin;
gerçekten ortadan yavaş yavaş veya hızla,

kalkmasını sağlayacak sonuçlara ulaşıp ulaşmayacağı, çok belirsiz. 

 

Aynı şekilde, içeriğinde;
Işid, El Kaide ve El Nusra gibi oluşumların yer aldığı HTŞ;
ABD açısından, ne ölçüde güvenilir bir geçiş odağı oluşturabilecek?

 

-----

 

Ayrıca; “eski” (?) bir terör örgütü liderinin tersine,

daha modern rollere bürünmeye çalışarak Mohammed El Colani gibi,

kendisine “Havana’ya giriş yapan Che Guevara” havası vermeye çalışması,

güvenilir bir içerik oluşturamaz. 

 

-----

 

2017’ye kadar, Amerika’nın terörist listesinde bulunan Colani’nin;

nasıl birden, İsrail’e bile pek ses çıkarmayan 

pragmatik ve ılımlı bir uzlaşmacı lider adayına dönüştüğünü izlerken;
lütfen, tüm şaşkınlığınız ve şüpheleriniz canlı kalsın!

 

-----

 

Şam’a doğru yola çıkarak,

Halep-Hama-Humus yoluyla başkente inen muhaliflerin;
önünde hiçbir direniş olmaması, tabii ki şaşırtıcı ötesi.

 

Tabi şu anda da halen;
iktidar değişiminin, kansız ve

kahkahalar ve harika fotoğraflar eşliğinde yapılıyor olması;
yarın veya öbür gün, dev tutuklamalar veya infazlar olmayacağı anlamına gelmez.

 

Çünkü; yüz binlerce dikta kurbanı ve

cezaevinde vuku bulmuş işkenceler ve korkunç olaylar tartışılmaz şekilde yaşanmışsa,

elbet birileri;
“herhalde Esad bunları tek başına yapmadı” diyecek ve hesap sormak isteyecek…

 

-----

 

En dehşet verici hapishane olan

Sednaya’da yaşananların korkunç izdüşümlerini,

eminim ki; dünya görebilecek… 

 

Sednaya’nın hücre kapıları açıldığında;
bazı mahkumların,

gün ışığıyla ve özgürce yürüme hakkıyla karşılaştıklarında yaşadıkları

o şaşkınlık ve “inanamamışlığın” yoğunluğunu,

ömrümde hiçbir filmde göremedim, kimse göremez…

Bu kadar mükemmel aktörler yok!

 

-----

 

Suriyelilerin ülkelerine dönme hareketlenmesi hızlanmışsa da;
Erdoğan’ın;
“Suriyeli misafirlerimiz yavaş yavaş geri dönüş yoluna geçti ama;

kalmak isteyenlerin, başımızın üstünde yerleri var” söylemi,

açıkça kanıtlamaktadır ki;

Cumhurbaşkanı, Suriyelileri; insani sığınma hakkı vermenin ötesinde,

adeta; Türkiye’yi Araplaştırmak ve demografik olarak ve siyasi olarak

çok farklı bir konuma taşımak amacıyla;

bu ters dönüş göçünün hızlanmasını, kesinlikle istememektedir.

 

-----

 

Yaşanan onca çelişki içinde,

Suriye’de yaşananlara çok seviniyor görünen Erdoğan’ın;
bu olayın kazananları arasındaki İsrail ile aynı cephede yer alması,

özellikle; Gazze yüzünden,

devamlı değişik şekillerde tanımlamak zorunda kaldığı bu ülke karşısındaki;
yeni, çelişki dolu geçici bir rolü daha;
üstlenmek durumunda kaldığını, ortaya çıkarmaktadır.

 

-----

 

Herhalde;
bu meşhur, 7 Aralık 2024 Cumartesi günü;
Türkiye-İran-Rusya Dışişleri Bakanları arasında Doha’da neler konuşuldu,

Esad nasıl birden kaçmaya mecbur kaldığına ikna edildi,

bütün bunlar; önümüzdeki süreçte,

önce gazetelerde, sonra dergilerde, sonra kitaplarda çok detaylı şekilde;
kılcal damarlarına kadar analiz edilecek tarihi anları, oluşturmaktadır.

 

-----

 

Orta Doğu’da;
ne kalıcı güç,

ne gösteriş,

ne dostluk,

ne de insaf vardır…

ne de ayağını yorganına göre uzatma alışkanlığı…

 

Dolayısıyla;
kulağınıza gelen ve hala gözlerinizin önünde şekillenen veya

deforme olan hiçbir olaya; şaşırmayın, anlaştık mı?

 

 

 

Bedri Baykam
bedribaykam1923@gmail.com

 






Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA