Bugun...



Sıcak gündem ve mecburi tarih dersi


facebook-paylas
Güncelleme: 08-02-2025 16:02:05 Tarih: 17-01-2025 07:47

Sıcak gündem ve mecburi tarih dersi

AKP iktidarının,

kendisinden olmayan belediyelere yönelik yaptığı kayyum çıkartmaları;
DEM Parti’yi aştı, CHP’ye taştı.

Aynen; bugünlerin karanlık, yağmurlu havası gibi, siyasi ortam da kasvetli ve ağır.

 

Bugünü anlatabilmem için

demokrasi tarihimizin sancılı başlangıcına değinmem gerekecek.

Çünkü; 35 yaş altı insanların neler olup bittiğini anlamaları, pek mümkün değil;

40 yaş üstü ise; ancak doğru kaynaklara eriştilerse,

bugünün Türkiyesi’ni anlayabilme ihtimalleri var.

 

Cumhuriyet'i kuran ve ülkeye demokrasiyi getiren Parti, CHP.

Atatürk; her ne kadar yaşarken, çok partili rejime geçmeyi denemiş olsa da;
yobaz isyanlar nedeniyle, bunu başaramadı.

 

Ancak; 2. Dünya Savaşı’nın ardından,
İnönü; hem çok partili rejime geçti,

hem de büyük bir olgunluk ve devlet adamı iradesiyle;
1950’de seçimi kaybedince, iktidarı Demokrat Parti’ye teslim etti.

 

1950-1960 arasında, DP;
demokrasiyi çökertmek için elinden geleni yaptı.

En son 18 Nisan 1960’ta, kendi milletvekillerinden seçtiği Tahkikat Komisyonu’yla;
CHP’yi kapatmak için soruşturma açtı.

 

Ankara’da üç kişinin yan yana yürümesi bile yasaklanmıştı,

parlamentoda yaşanan bu korkunç olaylar hakkında,

haber almak ve yazmak da aynı şekilde yasaklanmıştı.

 

Sokak, gazeteler, parlamento ve ana muhalefet partisi abluka altındaydı.

Sonra; kaçınılmaz şekilde 1960 ihtilali yaşandı.

Bu ihtilal; bir büyük hata yaptı ve bir de büyük eser bıraktı.

Hata; bir başbakan ve iki bakanın asılmalarıydı.

Bıraktıkları eser ise; o muhteşem 1961 Anayasası.

Türkiye onunla;
demokrasiyi, özgürlükleri,

farklı düşüncelerin üzerinde gelişebileceği altyapıyı, yakaladı.

 

Ülkede daha sonra;
1971 ve 1980’de yaşanan askeri müdahaleler,

1960 ihtilali ile beraber anılmaya başlandı ve sol cenahta bile;

“bütün darbelerin yolunu açan 27 Mayıs”, en ağır sözlerle eleştirildi,

demokrasimize kara leke çaldığı söylendi.

 

Bu işin uzman analiz tarihçileri dışında, maalesef;
ne medya, ne CHP’li siyasetçiler,

esas darbenin; tersine 18 Nisan Tahkikat Komisyonu olduğunu

bilemediler ya da göremediler.

 

28 Şubat “sözde” postmodern darbe yorumlarında ise;
CHP’li siyasetçiler, zamanla AKP dilini kullanmaya başladılar.

 

2000’lerde, AKP iktidara geldikten sonra;

daha önce de varlığını bildiğimiz FETÖ sızmaları,

Ordu içinde hızlı bir yapılanmaya gitmeye başladı.

Her ne kadar, yüksek askeri şuralarda;

Genel Kurmay Başkanları ve Kuvvet Komutanları bu sızmaları temizlemek için

ellerinden geleni yaptılarsa da; yeni başbakan,

Ordu’nun içinde de güçlenmek için elinden geleni yaptı,

silahlı kuvvetlerden uzaklaştırılan ve

dinci olduğu söylenen subayların karşısında, yer almadı.

 

Ordu’nun içine doğru adım adım ilerleyen kuşatma;
sonunda, Ergenekon ve Balyoz Operasyonu ile

TSK’nın Atatürkçü subayları, generalleri zindanlara atıldılar ve

orada yıllarca çürümeye terk edildiler.

Ta ki; 15 Temmuz 2016 günü, rezil FETÖ darbesi yüzünü gösterene kadar.

 

Ondan sonra özgürlüklerine kavuştular ama;
arada geçen 7-8 yılda Türk Ordusu,

Cumhuriyet’in kurucusu olma vasfını taşıyan kişiliğini de bağımsızlığını da kaybetmişti.

 

Özellikle 90’lı yıllar boyunca;

“2. Cumhuriyetçiler” denilen medya kalemşörleri,

adım adım bu gidişatı ve acı sonu hazırlamıştı.

 

Sürekli olarak;
tamamen yanlı ve yüzeysel yorumlarla,

Atatürk dönemi ve TSK, CHP ile beraber sürekli kötülenmiş,

laik demokrasi vurgusu yapanlar, antidemokrat olmakla suçlanmış ve

Ilımlı İslam, Siyasal İslam’la beraber adım adım kutsanmıştı.

 

Bu algı operasyonları;
hafta sonuna yayılan Abant kamplarında,

FETÖ çetesinin medya uzantıları tarafından; senaryolaştırılıyordu.

 

BELEDİYE BASKINLARI NASIL YAŞANABİLİYOR?

 

Bugüne dönersek, insanlar;
tek adam rejiminden şikayetçiler,

anayasa ve hukuka uyulmadığını söylüyorlar,

yargı bağımsızlığının olmadığını ve

yarınlarımızın meçhule doğru gittiğini görerek, depresyona giriyorlar.

 

Hâlbuki; şaşırmak için bir gerekçeleri yok.

Güçler ayrılığı, bu ülkede adım adım yok edildi.

Birbirini denetleyen kurumlar kalmadı.

 

1990’larda bu ülkede;
bütün hukuk kurumları bağımsız güçleri ile ayaktaydı,

medya ayrı bağımsız güçlerden oluşuyordu,

Türk Silahlı Kuvvetleri;
kendi içinde bağımsız görev yapan hiçbir parti ile alakası olmayan,

anayasayı koruyan bir kurumdu,

TBMM, Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu

ayrı ayrı güçlü odaklardı ve Başbakan’ın güçleri de limitliydi.

 

CHP Genel Başkanlığı’nı 14 yıl yapan ve

yakın tarihimizi, çok iyi takip etmediğini fark ettiğim Kemal Kılıçdaroğlu;
göreve gelir gelmez, ilk özel röportaj hakkını,

Radikal Gazetesi’nde 27 Mayıs’ı suçlayarak yaptı, gündeminde; DP yoktu.

 

Yakın çalışma arkadaşları arasına,

Atatürkçü kimlikleri ile tanınan hiç kimseyi almadı.

Cumhurbaşkanı adayı olarak; bir Ilımlı İslamcıyı,

“Ekmek için Ekmeleddin” sloganının mucidini seçti.

“Türkiye’de laikliğin tehlikede olduğunu düşünmüyorum” dedi.

 

Aynen Erdoğan’ın eski Türkiye’si gibi “eski CHP”den söz etti.

Ordu, “vesayet” demekti onlara göre;
CHP’de, tek parti döneminin “Ceberrut Partisi”nden başka bir şey değildi anlaşılan!!

 

Kendisinden önce zaten benzer hatalar yapan

Ecevit, Erdal İnönü ve Baykal,

solun; Türkiye’de paramparça olmasının ve

AKP iktidarının 2002’de başlamasının ana nedenleriydi.

 

Şimdi; medyanın hasbelkader muhalif kalabilmiş kanadı,

elinden gelen itirazı yapıyor.

Kalemini kiralamış eski 2. Cumhuriyetçiler, çoktan dönemlerini kapadılar!

“Bağımsız merkez medya” diye bir şey kalmadı.

 

1950’leri, 60’ları, 70’leri, hatta; belki 80’leri,

yani; geçtiğimiz bütün kritik virajları,

kulaktan dolma bilgilerle anladığını düşündüğüm

genç ve oldukça tecrübesiz bir siyasi ekip; mücadele vermeye çalışıyor.

 

Karşılarındaki lider ise;
belki, bizim tarif ettiğimiz demokrasiye inanmıyor, ama;
elindeki gücü korumak için sayısız manevra kullanan,

çok kurnaz bir siyasi kabiliyete sahip.

 

İktidar, dün Beşiktaş Belediyesi’ne operasyon yaptı,

belki yarın hedefler; CHP’nin kalbi olan başka ilçe belediyeleri olacak...

 

Yakında;
yolsuzluk konusunda hiçbir delile sahip olmadan,

“kuvvetli şüphe” adı altında başka hamlelerin yapılabileceği,

esas hedefin de; Cumhurbaşkanlığı adaylığında önünü kesmek istedikleri

Ekrem İmamoğlu olduğu da, açık açık artık televizyonlarda konuşuluyor.

 

Çok iyi bildiğiniz gibi;
günümüzde adaletin üstünlüğü yok, üstünlerin ve imtiyazlıların adaleti var.

Hedefler yolunda, her şey mübah…

 

AKPli belediyelere böyle baskınlar, tabii ki yapılmıyor!

Çünkü; herhalde onların dokunulmazlığı var!

 

Şimdi Beşiktaş Belediyesi’nde öğreniyoruz ki;
ihaleye fesat karıştırdığı iddia edilen kişi, İçişleri Bakan Yardımcısı’nın kardeşi!

Üstelik, söylendiğine göre;
daha yeni, çeşitli AKP belediyeleri ile de büyük anlaşmalar yapmış!

 

İBB seçiminde, çok ilginç bir şekilde bir seçim tekrarı olmuştu ya...

Sandıklara atılan dört oy arasından üçünde, yolsuzluk ve hata yapılmadığı ama;

İmamoğlu’na atılan İBB başkanı adayı pusulasında “şaibe olduğu” iddia edilmiş,

yalnız o seçim, tekrarlanmıştı…

 

Kim bilir;
zekaları ile bu formülü üretenler,

bakan yardımcısının kardeşini temize çıkarmak için de

hangi benzer hamleleri yaratırlar!

 

Yaşayan görür, biz de bekleyerek öğreneceğiz!

Ama; sakın şaşırmak yok!

 

Medyamız ve siyaset dünyamıza konuşuyorum:

Son 30 yılda, bu tezgahın devreye sokuluşunu;
adım adım birbirinizi yiyerek,

tarihten anlamadığınızı kanıtlayarak,

Türkiye’de siyaset yapmayı Hollanda veya Danimarka ile karıştırarak,

tehlikeyi görenleri de “çok demode ve sıkıcı” olarak niteleyerek; kadro dışı bıraktınız.

 

Umuyorum; şimdi şapkadan tavşan çıkarabileceksiniz…

Hep beraber deneyeceğiz!

 

 

 

Bedri Baykam
bedribaykam1923@gmail.com

 







Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA