(Bu yazı, yatırım tavsiyesi değildir. Ama; bir tür tarih bilincidir.)
Mart ayının son haftası, Borsa İstanbul yatırımcısı için
takvimde sadece bir tarih değil; duygusal bir kırılma noktası oldu.
24 Mart 2025 sabahı; BIST 100 endeksi, 9.000 puanın altına indi.
Sadece bir sayı değil bu,
adeta; toplu bir iç çekişin, “yine mi?” hissinin sayısal karşılığı.
Çünkü; o sabah, piyasada “destek” yoktu; ne teknik, ne moral olarak.
Bir süredir, siyasi tansiyonun yükselmesiyle piyasada oluşan gerginlik;
sonunda teknik çizgileri aştı ve
doğrudan, yatırımcının bağışıklık sistemine saldırmaya başladı.
İsmi anılamayan bazı gelişmeler;
yatırım dünyasında “hassasiyet” kelimesinin,
ne kadar geniş bir kapsama sahip olduğunu yeniden hatırlattı.
BIST 100, sadece bir haftada yüzde 15 değer kaybetti.
TL, aynı hafta içinde yüzde 4’lük bir düşüş yaşadı.
Merkez Bankası, döviz rezervlerinden yaklaşık 10 milyar dolar satarak;
müdahalede bulundu. Ama; o gün, kimsenin ekranında yeşil görünmedi.
Piyasa tepkisi: Korku endeksi ve kolektif sessizlik
Piyasalar bu sert düşüşü görünce, bir anda “satışa geçildi”.
Ama; satışlar sadece hisse değil, umut üzerineydi.
Yatırımcı gruplarında bir an için sessizlik oluştu — o tür bir sessizlik ki;
herkes bir şey yazmak ister, ama hiçbiri;
“ilk panikleyen ben olmayayım” demek istemez.
Endeksin 9.000 puan altına düşmesi,
yatırımcılar için teknik analiz terimlerinden ziyade;
“psikolojik destek” gibi soyut ama etkili bir kırılmaydı.
Borsa İstanbul’da "sadece teknik analizle yürüyemezsiniz",
çünkü; bu piyasada kırılan ilk şey, mum çubuğu değil; sabır çizgisi olur.
Geçmişin Gölgesi: Tarihsel Krizlerle Kıyas
Yatırımcı belleği kısadır derler.
Ama; bazıları, bu tür sert düşüşleri hemen geçmişle karşılaştırdı:
• 2001 krizi:
Borsa, dövizdeki patlama ve bankacılık çöküşüyle;
yüzde 50’den fazla değer kaybetti.
O dönem, Demirbank gibi büyük kurumlar battı.
• 2008 küresel krizinde:
Lehman Brothers’ın batışıyla birlikte;
BIST 100, birkaç ay içinde yüzde 60’a yakın düşüş yaşadı.
• 2013 Gezi olayları:
Siyasi belirsizlik, sadece sokakta değil; piyasada da kendini gösterdi.
Endeks, yüzde 10 geriledi.
• 2016 darbe girişimi:
Piyasa bir süre askıya alındıktan sonra toparladı,
ama; yabancı yatırımcı yıllarca dönmedi.
• 2020 pandemi şoku:
İlk çöküş, yüzde 30 civarındaydı;
sonra tarihin en hızlı yükselişlerinden biri geldi.
• 2023’te seçim sonrası volatilite:
Döviz kurunun ani dalgalanmaları, borsayı doğrudan etkiledi.
Tüm bu dönemlerde piyasanın ortak refleksi şuydu:
Önce ani düşüş, sonra “buradan döner” beklentisi.
Fakat; 2025’in Mart ayı düşüşü, sadece sayısal değil; güven kırılmasıyla damgalandı.
Piyasada yıkım: Şirketler ve sektörel sarsıntı
Endeksin düşmesi, sadece bir grafik değil;
şirket bilançolarına doğrudan yansıyan bir durum.
Yılın ilk çeyreğinde;
ihracatla ayakta duran sanayi şirketleri bir nebze direnç gösterse de
iç piyasaya bağlı perakende ve inşaat sektöründeki firmalar,
yüzde 20'lere varan değer kayıplarıyla sarsıldı.
Bazı küçük sermayeli şirketlerin günlük taban yemesiyle;
yatırımcıda, “yeni iflas dalgası mı geliyor?” sorusu dolaşmaya başladı.
2022-2024 arasında hızlı büyüyen,
ama; kırılgan bilançoya sahip fintech ve e-ticaret firmalarının değerleri,
dramatik biçimde düştü.
Yani; bu, sadece endeks değil;
bir filtreleme süreci gibi çalıştı.
Sağlamı süzdü, köpüğü bıraktı.
Halka yansıması: Ekran başında büyüyen yorgunluk
Piyasanın bu kadar sert iniş çıkışlar yaşaması,
yalnızca şirketleri değil; bireysel yatırımcıyı da tüketiyor.
2020 sonrasında, Borsa İstanbul’a ciddi bir yerli yatırımcı akını yaşanmıştı.
Pandemiyle birlikte;
evden hisse alıp satmaya başlayan milyonlarca yeni yatırımcı,
ilk etapta kazandı, sonra “uzun vade” diyerek; ekran başında yaşlandı.
Bugün geldiğimiz noktada; bu yatırımcı kitlesi, artık farklı bir ruh hâlinde:
• Kimi "Hisseler ucuzladı, alım fırsatı" diyor.
• Kimi "Bir daha borsaya girersem bana yatırım fonu verin" diyor.
• Kimi ise; “Stop-loss neydi, neden koymadım?” diye soruyor ama;
cevabı grafik vermiyor.
Bir tür duygusal tükenmişlik hali söz konusu.
Grafiklere değil, kahinlere bakanlar bile; arttı.
Peki ya şimdi? Gerçekten buradan döner mi?
İşte asıl soru bu.
Bu noktada, herkes aynı şeyin peşinde: İpucu.
Ancak şunu unutmayalım:
Borsa, bir tahmin oyunu değil; bir güven oyunu.
Ve o güvenin kırıldığı yerde, grafik değil; hikâye kazanır.
Ekonomik olarak; hala, bir toparlanma potansiyeli var.
Sanayi üretimi, yılın ilk ayında yüzde 3,2 artmıştı.
Turizm beklentileri güçlü.
Bazı ihracat pazarlarında Türk firmaları hâlâ rekabetçi.
Ancak; içerideki belirsizlikler, yabancı yatırımcıyı temkinli hale getiriyor.
CDS primleri tekrar yükselişe geçti.
Bu da, dışarıdan gelen fonların daha yüksek teminatla; ancak geleceğini gösteriyor.
Borsa İstanbul'da yaşanan bu son kırılma,
aslında; uzun süredir bastırılmış stresin dışa vurumu.
Ekonomik gerçekler kadar, politik sinyallerin de belirleyici olduğu bir piyasada;
yatırımcı, grafik değil; denge görmek istiyor.
Ama unutmayalım,
bu piyasada en çok kazananlar, sabırlı olanlar değil;
sabırlıymış gibi davranıp, iyi zamanlamayla çıkanlar oldu.
Yatırım tavsiyesi mi?
Asla.
Ama bir öneri:
Bir grafiğe bakarken, sadece fiyatı değil; ona yüklenen duyguyu da görün.
Çünkü; bazen; hisse senetleri değil; umut senetleri düşüyor.