Felsefi anlamda bakıldığında,
belirlenimciliğin kısaca;
her şeyin daha öncesinden gelen nedenler tarafından belirlenmesidir.
Â
Burada, ‘belirlenmiştir’ kelimesi iki olay ve şeylerin
birbirini bağladığı takip eden olayların etkileşmesidir.
Örneğin; iyi eğitim görmeyen toplumların
bilgiyi araması ve
bilgiden sosyal, ekonomik, kültürel anlamda yararlanabilmesi,
bu gün yaşadığımız bilgi çağını yakalayabilmesi, mümkün değildir diyebiliriz.
Â
Neden olarak;
iyi eğitim aldırılmamış toplumların,
bilgiyi kullanmaları ve bilgi çağını yakalamaları mümkün değildir; sonucu kaçınılmazdır.
Â
Bu nedenle; her şeyin bir nedeni olduğu fikri, makul görünmektedir.
Fakat; her türlü eylemlerin, değişimlerin, faaliyetlerin, kısaca; her şeyin
önceden belirlenmiş bir yol izlediği görüşü ise; bu yaklaşımdan çıkmamaktadır.
Â
Sonucuna bakılan şeylerin, bir yeter sebep ilkesi olması gerekir.
Bir masanın ağırlığı ‘kendisini oluşturan parçaların’ ağırlığından daha fazla değildir.
Bu ilke; en basit biçiminde, her şeyin tam bir açıklamasının var olduğu anlamına gelir.
Â
Yani kısacası;
böyle olursa, bunun sonucunun da böyle olması kaçınılmazdır kavramı,
tam olarak gerçekleşen şeylerin geçmişine bakarak anlaşılabilir.
Â
Amacımız, olayları ekonomik açıdan incelemek olduğuna göre;
bu yüzyılda, özellikle bilginin dönüştürücü gücünün ortaya çıktığı
yeni bir toplum haline gelmenin önemini kavramak,
yani; bilginin değerini anlamak ve arzu etmek, bu konulara yatkın olmak gerekiyor.
Â
Günümüzün ekonomisi;
bilgi eksenli modellerin tasarımlarını,
dünyanın hedefindeki amaçlar; haline getirmiştir.
Â
Dünya’da makine teknolojisinin yerini bilgi-işlem teknolojisinin aldığı,
yeni bilgi teknolojilerine ait modellemelere ise; yüklü kaynaklar ayrıldığı gerçeği vardır.
Â
Kanada, ‘Bilgi Toplumu Enstitüsü’ kurarak;
bilgi toplumu inşa etme konusunda, önemli çaba göstermektedir.
AB ülkeleri bilgi toplumu oluşturmanın yollarını aramaktadır.
ABD’de, ‘Ulusal Enformasyon Teşkilatı’ adlı bir birim oluşturulmuştur.
Bu çabalar; insanların politik, sosyal ve ekonomik durumlarını değiştirmekte ve
topyekûn bir refahı sağlamaktadır.
Gelişmiş ülkeler olmalarının altında yatan en önemli nedenlerin başında,
bilgi toplumuna dönüşebilmiş olmalarıdır.
Â
21.yüzyılda, artık bir toplumun en önemli özelliği;
mevcut bilgiden yeni bilgiler üretip, toplumla ve örgütlerle paylaşarak;
toplumun gelişmesine, ekonominin büyümesine katkıları olmasıdır.
Â
Bilgi, artık; temel üretim faktörü ve rekabet avantajının aracı haline gelmiştir.
Â
Bütün bu açıklamalar ışığında;
gelelim, Türklerin bilgiye ve bilime ne derece yatkın olduklarının belirlenmesi için geçmişe bakmaya.
Â
12. yüzyılın düşünürü Kadı Ahmet Endülüsi diyor ki;
‘’Türklerin; medeniyete felsefe, matematik, coğrafya, tarih yapma/yazma konusunda
katkıları yok, ama; pratik zekâlıdırlar, silah ticareti yaparlar.''
(Ä°lber Ortaylı Türklerin tarihi sf.35) Â
Â
''Biz Türkler; her şeyi ‘taklit’ ederiz, fakat kaybolmayız.
Çünkü; dilimiz (Türkçemiz) çok özgündür.''
(İlber Ortaylı Türklerin tarihi 2 sf.44)
Â
Makro anlamda kuşbakışı olarak açıklamaya çalıştığım epistel yaklaşımlarımı,
mikro ölçekte yaşadığım bir olayla pekiştirmek isterim.
Aslında; bu olaylara kafa yormam,
mali danışmanlık yaptığım firmalarda yaşadığım bu ve benzeri yaşanmışlıklardır.
Â
Bundan yedi veya sekiz yıl önce;
yine mali danışmanlığını yapmış olduğum,
isim yapmış bir plastik üretim işletmesinde,
ambalaj naylon çevirme işlemini yapmak için alınan,
hareketli ve üretime göre; uyum sağlama özelliği olan elektronik bir robotun,
atıl durumda bekletildiğini fark ettim.
Â
Nedenini sorduÄŸumda;
robotu çalıştıramadıklarını, kısa bir süre için çalıştığında ise;
adapte olamadıklarını, tuhaf geldiğini ifade ettiler.
Â
Elektronik robotu üretimden ayırıp;
yerine, birkaç vasıfsız eleman aldıklarını;
bu şekilde daha iyi olduğunu söyleyip, memnuniyetlerini bildirdiler.
Â
Endüstri mühendisinden aldığım yanıtlar bu şekilde oluştu:
Ben; son teknoloji için iyi bir adım atılmış olduğunu,
vazgeçmemeleri gerektiğini söylediğimde;
bana, boş ver kardeşim deyip, böylesinin daha iyi olduğunu ve
‘kısmette yokmuş’ cevabını konuşmasına ilave etti.
Â
Bunun, kısmetle falan alakası olmadığını söylemeye cesaret edemedim.
Çünkü; günümüzde, bazı tinsel ithamlarla yaftalanmamızın çok kolay olduğu bildiğim için
yapmadığım bir şeyi yaptım, sustum!
Â
Dolayısıyla; bir paradoksun içine girdim ve çıkamıyorum.
Â
Â
Faydalı olması dileğiyle...
Â
Â
Cengiz HERGÜNLÜ
SMMM-Bağımsız DENETÇİ
Â