Tweet |
Sağlık kurumlarına başvuran şiddete maruz kalan kadınlar,
kamu kurumları arasındaki koordinasyon yetersizliği nedeniyle de
ihtiyaç duydukları nitelikli hizmeti alamıyorlar.
Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı tarafından yürütülen
proje kapsamında yapılan araştırmada;
kamu kurumlarının kendi aralarındaki iletişimin bile;
birbirinden kopuk olduğunu ortaya koydu.
Türkiye’de şiddet gören kadınlara ilk müdahaleyi yapan sağlık çalışanlarına,
sosyal hizmet uzmanlarına ve
sivil toplum kuruluşları temsilcilerine yönelik olarak yapılan araştırma sonuçları;
kurumlar arası iş birliğinin, yetersiz olduğunu ortaya koydu.
Katılımcıların yüzde 70,4’ü;
kadınlara yönelik şiddetle mücadelede,
kurumlar arasındaki iş birliğini yetersiz bulduklarını ifade etti.
Araştırma;
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) tarafından
Avrupa Birliği’nin finansal desteğiyle yürütülen
Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Hakları (CİSÜ) Platformu Üyesi
Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı (TAPV) tarafından;
‘Şiddete Maruz Kalan Kadınlara Yönelik
Sağlık Hizmet Mekanizmalarının Güçlendirilmesi Projesi’ kapsamında yapıldı.
Proje hakkında bilgi veren
CİSÜ Platformu Proje Koordinatörü Ayşe Tek,
kadına yönelik şiddetle mücadelede,
kadınların hak ve hizmetlere erişiminde ve şiddetin önlenmesinde,
sağlık çalışanlarının kritik bir role sahip bulunduğunu belirtti.
Tek, şunları söyledi:
“Kadınlar şiddete uğradıklarında; polise gitmektense,
sağlık kurumlarına başvurmayı tercih edebilirler.
Kadınlar, şiddet ya da kendi ihtiyaçları olmasa bile;
çocuklar ya da başka aile bireyleri için sağlık kurumlarına sıklıkla başvuruyorlar.
Özellikle; 1. Basamak sağlık kuruluşlarından olan ASM’lere gidiyorlar.
Bu açıdan;
şiddet riskini aile hekimleriyle paylaşması,
kadının korunması ve önleyici çalışmalar yapılmasını kolaylaştırılabilir ve
sistem, bunun üzerinden etkin şekilde işletilebilir.
Kadına yönelik şiddetin tespiti,
şiddete maruz bırakılan kadının hakları bağlamında bilgilendirilerek;
şiddeti raporlaştırması,
diğer destek ihtiyaçları için ilgili kurum ya da profesyonele yönlendirmesi ve
kadını sürece hazırlayarak;
bildirim süreçlerinin yürütülerek takibinin sağlanması,
sağlık sistemi çalışanlarının temel sorumlulukları arasındadır.”
Ankete;
Sağlık Kurumlarından,
Kadına yönelik şiddet alanında hizmet veren kurumlarından,
yerel yönetimlerden, STK’lardan, Baro’lardan ve
Meslek Örgütleri’nden uzmanlar katıldı.
Katılımcılara;
hem kendi deneyim, bilgi ve karşılaşmalarına dair sorular,
hem de içinde bulundukları kurumun, şiddete maruz kalan kadınların
sağlık hizmetlerine erişimi konusunda yürüttüğü faaliyetleri,
kurumun mevcut durumu,
kapasitesi ve yetersizliklerini ve
çalışmaları esnasında yaşadıkları sorunları irdeleyen sorular, yöneltildi.
Araştırmaya katılanlar;
kadına yönelik şiddetle mücadelede etkinliği sağlamak için
en başta gelen koşullardan biri olan kurumlararası iş birliğini,
oldukça yetersiz bulduklarını ifade ettiler.
Katılımcıların yüzde 70,4 gibi yüksek bir çoğunluğu;
şiddetle mücadelede, farklı kurumlar arasındaki iş birliğini yetersiz bulduklarını dile getirdi.
Katılımcıların büyük bir oranı;
Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın
diğer idari kurumlarla iş birliğinin zayıf olduğunu belirtirken;
yüzde 79,6’sı Sağlık Bakanlığı’nın diğer idari kurumlarla iş birliğini
yetersiz bulduğunu kaydetti.
Sivil toplum kuruluşlarından katılımcılar;
kamu kurumlarının, diğer kamu kurumlarıyla dahi;
aralarında kopukluk olduğunu ve
bu kopukluğun da etkili hizmet üretimini sekteye uğrattığını belirttiler.
Katılımcılara göre;
kurumlararası iş birliği zayıf olmasına rağmen,
kurumlararası destek mekanizmaları işliyor.
Katılımcıların yüzde 71,1’i kendi çalıştığı kurumun başka kurumlara destek verdiğini,
yüzde 70,2’si de destek aldığını belirtiyor.
Ancak; bu desteklerin sürdürülebilir kurumsal mekanizmalarla değil,
bireysel çabalarla yürütüldüğü vurgulandı.
Proje Koordinatörü Ayşe Tek,
“Kurumlar arası koordinasyon eksikliği;
yalnızca kadınların hak ve hizmetlere erişiminin önünde engel değil,
aynı zamanda; şiddet olgularıyla çalışan meslek elemanlarının,
uygulama ve pratiklerde çözümsüz kalmasına,
etkin müdahale şansının azalmasına neden oluyor.
Kadına yönelik şiddet vakalarıyla mücadelede,
yalnızca farklı kurumların birlikte çalışması değil;
aynı zamanda, kurum içinde multidisipliner ve interdisipliner çalışılması çok önemli.
Kamu kurumları ile
kadına yönelik şiddet alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin ve
kadın örgütlerinin bir arada çalışmaları ve
bu çalışmaların içinde yerel yönetimin de dahil olması;
kadına şiddete karşı, çok önemli bir adım olacaktır” dedi.
Araştırmaya katılanlar;
mesleki alanlarında, kadına yönelik şiddet ile ilgili
güncel düzenleme ve gelişmelere dair bilgiyi,
çoğunlukla kendilerinin araştırdıklarını belirttiler.
Katılımcıların 3’te ikisinden fazlası,
çalıştıkları şehirdeki koordinasyon toplantılarından haberleri olmadığına dikkat çektiler.
Katılımcıların bilgi sahibi olduğu mevzuatlar arasında en çok bilinenler;
6284 Sayılı Kanun, CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi öne çıktı.
Katılımcıların; yarısından çoğu,
şiddete maruz kalan kadınların tespiti ve
şiddete maruz kalan kadınlara yönelik sağlık bakım hizmetlerine ilişkin
protokol ve yönergelerin mevcut ama yetersiz olduğunu,
dörtte biri de mevcut ama; uygulanmadığı için yetersiz olduğunu belirtti.
Katılımcıların; yaklaşık yarısından fazlası,
yasal mevzuata yönelik eğitimlere yılda en az bir defa katıldığını ifade ederlerken;
her 5 katılımcıdan 4’ü toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik eğitimlere,
yılda en az bir defa katıldıklarını kaydettiler.
Kadına yönelik şiddet alanında çalışan sosyal hizmet uzmanlarının yarıdan fazlası,
mevzuata, uygulamaya ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik eğitimlere,
büyük oranda hiç katılmadıklarını veya son 5 yıl içerisinde bir defa katıldıkları belirtti.
Sağlık kurumu çalışanlarının yaklaşık 3’te biri,
mevzuata, uygulamaya ve toplumsal cinsiyet eşitliğine yönelik eğitimlere;
hiç katılmadıkları veya son 5 yıl içerisinde sadece, bir defa katıldıklarını belirtti.