Tweet |
Türkiye’de son yıllarda madencilik üzerine oluşturulmaya çalışılan olumsuz algıya karşı;
İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) çalışmalarına hız verdi.
Yurtiçi ve yurtdışında madencilik faaliyetlerinin nasıl yapıldığını,
maden çalışmalarının çevre ile iç içe, çevreye zarar vermeden devam edebildiğini
kamuoyuyla paylaşmak isteyen İMİB Yönetimi, İtalya’da madencilik faaliyetlerinin yapıldığı
bölgelere bir ziyaret gerçekleştirdi.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Maden Sektör Kurulu Başkanı ve
İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Rüstem Çetinkaya ve
Yönetim Kurulu Üyeleri, beyaz mermerleriyle meşhur; İtalya'nın güneyinde bulunan Carrara bölgesi,
Domodossola ve Bergamo’da yer alan maden sahalarında incelemelerde bulundu.
İtalya’da yapılan ziyaretlerin;
net bir şekilde tarım, madencilik, çevre ve turizmin birbiriyle
‘siyah-beyaz’ gibi bir ayrım yapılmadan yürütülebileceğinin
en büyük kanıtı olduğunu söyleyen Rüstem Çetinkaya,
“Tüm bu faaliyetler birbiriyle iç içe devam ediyor.
Zaten madencilik ve tarımın, çatışan değil iç içe olan,
birbiriyle sürekli yan yana hareket etmesi gereken, iki sektör olduğunu söylüyoruz.
Maden ya da çevre diye seçim yapmadan;
ikisinin de bir arada yapılabileceğini biliyoruz.
Ancak, ülkemizde maalesef ki;
madencilik üzerine yapılan tüm algılar, birini seçmek üzerine kurgulanıyor.
Birini seçmek zorunda değiliz.
İkisini birden, belli kriterlere uyarak bir arada yapabiliriz.” diye konuştu.
Bir ülkenin kaynağı varsa; bunun çıkarılması gerektiğini,
ülkenin gelişimi için bunun şart olduğunu kaydeden Rüstem Çetinkaya,
“Çin, gayrisafi milli hasılasının yüzde 20'sini madenlerden elde ediyor.
Rusya’da bu oran, yüzde 14.
Bir ülkenin bir kaynağı varsa; o kaynağı çıkarmak zorundasınız.
Ülkemiz doğalgaz, petrol olarak zayıf bir noktada.
Bu yüzden, ülkenin yeraltı kaynaklarını en verimli şekilde kullanmalıyız.
Bu yüzden, İMİB olarak; madenlere karşı olan çeşitli kuruluş ve vakıflar ile temasa geçtik.
Kendileriyle bir araya gelmek istediğimizi resmi yazılarla bildirdik.
Ancak; geri dönüş alamadık.
Bir kez daha çağrımızı tekrarlıyoruz.
‘Madencilik ve çevre bir arada olabilir’ diyoruz.
Toplumun ve kuruluşların endişelerini bilimsel çerçevede tartışmaya, konuşmaya hazırız.
Biz de aynı endişeleri taşıyor, buna göre hareket ediyoruz.
Unutulmasın ki; çevre duyarlılığı en fazla olan, bizleriz.
Maden sektörü olarak; ‘önce insan, sonra çevre, sonra maden’ diyoruz.
İtalya'daki örnekler gibi, dünyada bu işin nasıl yapıldığını herkese göstermek istiyoruz.
Tüm bunları gördükten sonra,
madenlere karşı olan ilgili tüm vakıf ve kuruluşlarla birlikte,
madenciliğin kurallarını beraberce düzenlemek isteriz.” ifadelerini kullandı.
47 ülkeden 1.168 firmanın yer aldığı,
Türkiye’den 146 firmanın bulunduğu, milli katılımı İMİB tarafından organize edilen
İtalya’nın Verona şehrinde düzenlenen Marmomac 2022 Fuarı’nın ardından,
açıklamalar yapan Rüstem Çetinkaya;
Domodossola’ya yaptıkları ziyaret hakkında şunları söyledi:
“Doğa ile iç içe madencilik faaliyetlerinin yapıldığı bir bölge burası.
Şehrin tam ortasında madencilik yapılıyor.
Şehirle iç içe olan maden sahalarının hemen yakınından,
İsviçre Alpleri’nden gelen akarsular geçiyor.
Madenin içinde kontrollü bir şekilde patlatma işlemi yapılabiliyor.
Madenin yine yanı başında 300 yıllık bir şapel yer alıyor.
Hatta; bu şapelin verilen izinle taşınacağını öğrendik.
Eğer, Türkiye'de böyle bir durum olsaydı;
regülasyonlar gereği, tarihi eser 300 metrelik koruma bandına alınacaktı.
Maden sahası da 300-400 metrelik bir alanı kapsadığı için
o alanda madencilik yapılamayacaktı.
Madenlere izin verilmesi noktasında yer alan tüm bakanlıklar ve ilgili kurumlar
bu sahada maden çalışması yapılmasına ‘red’ verecekti.
Ancak, bugün; İsviçre sınırına sadece 20 dakika mesafede,
cennet bir alan içerisinde, şehrin dibinde maden çalışmaları yapılabiliyor.
Günde 3-4 kez patlatma işlemi dahi gerçekleştiriliyor.
Hatta; gittiğimiz başka bir maden sahasında kullanılan kule vinçler,
evlerin çatısının üzerinden geçiyordu.
Yine Verona yakınlarında,
Lombardiya bölgesindeki doğa harikası gölün hemen sıfır noktasında bulunan maden ocağının
2035'e kadar ruhsatı olduğunu öğrendik.
Maden ruhsatının süresinin dolmasının ardından, faaliyetin sona ereceğini düşündük.
Ancak; Avrupa Birliği'nin Horizon 2020 projesinden hibe kredi alan şirket,
faaliyetlerine devam edebilecek.
Bu kredinin verilmesinin nedeni ise; daha iyi madencilik yapabilmesi.”
İtalya’da yapılan çalışmalarda zeytin ya da mermer kıyaslaması yapılmadığına değinen
Rüstem Çetinkaya,
“Avrupa Birliği ve dolayısıyla; İtalya’da, çevre bilinci çok yüksek.
Böyle bir ülkede dahi;
zeytin ya da mermeri birbiriyle kıyaslamadan ekonomiye katkı sağlanıyor.
Maden sahalarında yapılan çalışmaları görüyoruz.
Söz konusu bölgeler, tüm bu faaliyetlerinin dışında yüzbinlerce turist ağırlıyor.
Göllerin, nehirlerin olduğu yerlerde madencilik faaliyetleri devam ediyor.
Tonlarca mermer bloklarını taşıyan kamyonlar, şehrin içinden geçebiliyor.
Ancak; Türkiye’de kamuoyu, toplumdaki örgütler,
bazı çevreler tarafından yanlış yönlendiriliyor.
Karar vericiler de bu baskının altında eziliyor.
Tüm raporlar ve akademik çalışmalara rağmen; karar vermekten çekiniyor.
Yasal olarak izinler alınmış olmasına rağmen;
Türkiye’de çalışmaları çevresel baskılar sonucunda durdurulan, maden ocakları var.
Hatta; görev alanlarında olmamasına rağmen; belediyeler dahi, dava açıyor.
Ancak, bu faaliyetler;
Avrupa Birliği ülkelerinde herkesin dahil olduğu, bir planlama dahilinde yürütülüyor.
Merkezi karar alma mekanizması ve yerel yönetimler,
alınması gereken önlemleri sıralıyor, sonrasında denetliyor.
Burada madenci olmak, saygın bir meslek ama; bizde, çevre katilliği olarak görülüyor.” dedi.
Dünyada madencilik faaliyetlerinin; şehir merkezlerine, tarım alanlarına ve
tarihi yerlere yakın alanlarda yürütülebildiğini göstermek istediklerini dile getiren Rüstem Çetinkaya,
“Carrara bölgesi de beyaz mermeriyle meşhur.
Carrara aynı zamanda bir turizm şehri.
Turizm ve maden faaliyetlerinin bir arada yürütülebildiği bu bölge;
dünyanın birçok ülkesine yüksek katma değerli ve yüksek fiyatlara ürün satıyor.
İtalyan taşı denildiğinde, akla ilk burası geliyor.
Ve, sahilden bakıldığında;
20 kilometre boyunca dağlarda, her yerde mermer ocakları görülebiliyor.
Carrara’ya gelmeden önce Livorno bölgesinde de;
muhteşem bir doğa harikasının içerisinde zeytin ağaçlarının ve üzüm bağlarının
çok yoğun olduğu bir bölgede de,
doğal taş işletmeciliği ve maden faaliyetleri bir arada devam ediyor.” diye konuştu.