gaziantep escort
Bugun...



Fırat turu / Elazığ – Tunceli - Bingöl


facebook-paylas
Güncelleme: 29-05-2024 14:46:58 Tarih: 09-05-2024 07:45

Fırat turu / Elazığ – Tunceli - Bingöl

Fırat Kalkınma Ajansı'nın düzenlediği bu gezinin adını,

“Fırat turu” koymuşlar ama; “Gerçek Anadolu Turu”da diyebiliriz.

 

O kadar güzel bir coğrafya,

engin tarih,

muhteşem insanlar,

leziz yemekler; hepsi ama hepsi, bu bölgede.

 

Sırasıyla; Elazığ, Tunceli ve nihayetinde, Bingöl’ü içeren turumuzda

göze çarpan detaylarla yazıma başlayayım;

 

Keban Barajı buralarda iklimi değiştirmiş.

Şimdi iklim daha ılıman, doğa daha yeşil, fauna-flora zengin.

 

Bu bölge, yüzyıllar boyu dünyanın en güzel şaraplarının yetiştirildiği bölge.

Özellikle; Öküzgözü’nün dünyada eşi benzeri yok.

Ne yazık ki;
100 yıl önce 55 milyon litre olan Şarap ihracatımız, geçen sene; sadece 4,5 milyon litre.

Sorunun cevabı, bende değil.

 

Dikkatimi çekti, sordum;

Bölgede; hemen hiç Afgan, Suriyeli, Pakistanlı göçmen görmedim.

Hele Tunceli’de, bir tane bile göçmen yok.

Meğer, merkezden göçmen göndereceğiz dediklerinde;
dönemin valileri halka danışmışlar, halk da göçmen istemeyiz demiş ve

özellikle Tunceli’ye, göçmenlerin gelmesini engellemişler.

Ama; İstanbul’da bunu bize soran olmadı.

 

Tunceli'nin eski adı Mamiki.

Ancak; halk şehire ne Mamiki ne Tunceli diyor. 

“Dersim” diyor.

 

Dersim adı, Kürtçe değil.

Dersim bölgesi, çok eskilerden beri;
Erzincan, Bingöl, Malatya ve Elazığ illerini ve bazı ilçelerini kapsamakta.

 

Söylendiğine göre;

Tunceli’nin adı da, öyle buralarda Tunç madeni falan çıktığı için değil.

1938’de yapılan askeri operasyonun adı; Tunç eli harekatı olduğu için verilmiş.

Halk buna tepkili.

Yani; benim anladığım, ne Tunceli, ne Dersim doğru isim.

Koyacaklarsa Mamiki adını koysunlar, tartışma bitsin! 

 

Cevabını yıllardır alamadığım bir sorunu, buradaki yetkililere de ilettim;

Dağlara, tepelere Çam ağaçları dikmişler.

Ne güzel.

Güzel de, kardeşim; o çam yanmadıkça odununu bile kullanamıyoruz.

Daha katma değeri yüksek ağaç yok mudur, diğer ülkelerde olduğu gibi?

Çam, Çam, Çam…

Fırat havzası geniş.

Bu havzada o kadar çok boş, o kadar büyük ama taşlı araziler var ki; insan şaşırıyor, üzülüyor.

Ne ağaç dikiyorlar ne de taşları temizlemeyi düşünüyorlar.

Çok büyük alanlar, bomboş duruyor.

Mesela, taşlık araziler; İtalya, İspanya’da olduğu gibi,

tohum atmak için delinip; katma değeri çamdan daha yüksek olan,

az bakım gerektiren Zeytin, olmadı; Fıstık, Badem, Kestane ağacı vs. dikilemez mi? 

 

Turistler, Safari yapmak için ülkeleri geziyor.

Oysa; memleketimizde, üstelik “organik” safari yapmak mümkün.

Tunceli’de yaptığımız 3 günlük gezimizde;
Boz Ayı, Kurt, Tilki, Yaban Keçisi, Dağ Tavşanı, Yaban Domuzu, Kartal,

Ağaçkakan, Yarasa, Atmaca, Şahin, Ala karga, Sakallı Akbaba ve Yarasa gördük.

1950-60'lı yıllarda bu bölgede yaşayanlar;
Hazar Kaplanı, Anadolu Pars’ı ve Çizgili Sırtlan gördüklerini söylüyorlar.

 

Ayrıca, bölge; endemik ağaç, sebze ve meyveler açısından da çok zengin.

Ters Lale, tek baş Sarımsak, Işkın, Kenger, Çiriş, Yemlik, Madımak, Evelek

bu bölgede yetişen endemik çiçek, sebze ve meyvelerdir.

 

Tunceli halkı şikayetçi.

Çünkü; çok göç veriyorlar, başka şehirlere veya Avrupa’ya.

Haklılar da.

İş yok, para az.

Yörenin halkı entelektüel.

Emekçileri bile çok kültürlü,
rehberimiz; ören yerlerini, bölgenin tarihini anlatırken;
garsonlar, şoförler araya girip, ekstra bilgiler veriyorlar.

 

Bölgeye ait, enteresan notlarım var.

Örneğin; 1200'lü yıllardan beri Düzgün Baba’ya,

Kürtler de Türkçe olarak “Düzgün” baba diyorlar.

Halbuki; Kürtçe düzgün “Rast” demek.

Neden acaba?

Ayrıca; Düzgün Baba kelimesi, Kürtçe şarkılarında bile, Düzgün diye geçiyor.

 

Denilen şu;

Tunceliler’in Horasan’dan geldikleri biliniyor.

Horasanların ise; %80-90’ı Türkoğlu Türk.

Geri kalan azınlık Farsi, Kürt ve Ermeni.

Horasanlıların buraya gelmeden önceki inançları “Şaman” kültürü üzerine.

 

Ancak, denilene göre;

bu bölge ağırlıklı Kürt ve Müslüman olduğu için

zaman içerisinde nesillerin hem dinleri, hem dilleri değişmiş.

Aynen, diğer göç eden veya bazı sömürge topluluklar gibi.

(İnkalar, Quechualar, Mayalar, Afrikalılar vs gibi).

 

Dip not;

Bu kadar geriye gitmeye gerek yok,

Amerika veya Almanya’ya yerleşik 3. 4. nesil Türklerden de

anadilini unutanlar görüyoruz. 

 

Aleviliğin kültür yapısına bakınca, Şamanizm’den esintiler görüyoruz.

Örneğin; mezar başlarındaki at heykelleri, koç heykellerine bakınca;
Horasan’daki figürlerle aynı, hatta; Hattuşa, Urartu dönemine bile atıfta bulunabiliriz.

 

Cem evlerinin girişindeki aslan heykelleri de yine, o döneme ait eserlerden esinleniyor.

Demek ki; buralarda bir büyük kültür taşınması, Orta Asya’dan bu yana var.

Türk Alevî ve Bektaşîliği ile Gök Tanrı inancı arasında, çeşitli paralellikler de mevcut.

Bunlardan bazıları;
Kamlar ile dede-baba geleneğindeki benzerlikler,

atalara kurban kesme ve

şenlik adetleriyle Cem Ayinleri'nin yapılış tarzlarındaki benzerlikler, örnek verilebilir.

 

Burada, Cem evleri ziyaretleri de yaptık.

Mesela; birinin bahçesinde, büyük bir Pir Sultan Abdal heykeli var.

Dediler ki;

“Bu heykeli aylarca gözaltına aldılar” 

Dedim; Nassı yani?

Belediyenin önündeymiş bu heykel.

Yerini beğenmemiş dönemin yönetimi ve heykeli emniyete almışlar.

Daha sonra yapılan müzakereler sonucu, heykel Cem Evi’nin bahçesine dikilmiş.

 

BiNGÖL - Çirkin Şansı

 

Bingöl’de; Çır Şelalesi, Buban Bacaları, Zağ Mağarası dışında;

Yüzen Adalar, bence görmeden ölünmeyecek yerler arasında.

Yüzen Adalar üç adet.

Zamanında; evlenmek isteyen gençler arasından,

bir tane köyün en güzel ve bir tane de en zor evlenebilecek kızını (çirkin demek istemedim)

bu 3 adanın, ikisine koyarlarmış.

Evlenmek isteyen genç de, son adada dururmuş.

Hangi kızın yüzer adası, delikanlının adasına yanaşır ve değerse;

adam onunla evlenirmiş.

İşte, eğer; çirkin kız’ın adası delikanlının adasına yanaşırsa, buna; “Çirkin Şansı” derlermiş.

 

Defineciler, defineciler…

 

Bu bölge; zamanında, Ermenilerin yoğun yaşadığı bir bölge.

Meryem Ana, Surp Lusovoriç, Palu Kilisesi, Kağtsrahayeats yani; Ekinözü Manastırı,

özellikle; defineciler tarafından talan edilmiş tarihi eserler.

O kadar ki; defineciler buralara büyük iş makineleri ile kazıya gelmişler.

 

Turumuzun son günü; Türsab Harput Başkanı dostumuz, Cuma Gülnar;
bizleri, Palu Tava yemeğe götürdü.

Hani derler ya; anlatılmaz tadılır.

Hiçbir yan ürün kullanılmadan, mezrada kekik yiyerek yetişen

kuzu veya keçinin bel kemiğinin kenarındaki et kullanılarak,

önce; tereyağında, sonra kendi yağında biberle pişirilen et,

daha sonra; en az 4-5 saat taş fırında, kısık odun ateşinde bekletilip servis ediliyor ve

el ile yeniyor.

Dostlar; Bence Palu Tava yemeden asla ölmeyin.

 

 

 

Cem Polatoğlu

0212 2123030
www.andiamo.com.tr







Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER TURİZM Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA