Tweet |
“Bu dehşetli zulüm durana kadar; takvimimdeki zaman, yıllardan Filistin!”
Eski yıllarda zaman, rakamlarla değil;
o yıl gerçekleşen en büyük hadiselerin adıyla, takvimlenirmiş.
Bu anlamda, benim için;
giden 2023’ün de, gelen 2024’ün de anlamı evrensel bir utanç,
o utancın adı; Filistin’dir.
Zamanın usturasına güvenerek,
insanlığa kanıksatılmaya çalışılan bu sarsıcı varlık ayıbına, alışmamalıyız.
Sarılacağımız yegane duygu ve elimizden gelen sadece “umut etmek” olsa da,
çaresizlik; canımızı yakıp kalbimizi acıtsa da,
hatta; acımamak için izlemekten bile kaçsak da; alışmamalıyız, unutmamalıyız.
Ocak ayı yazımın daha neşeli olabilmesini dilerdim,
ama sanırım; bu defa çok mümkün değil.
Onlarca yıldır;
sessiz sedasız yaralanan,
taciz ve tecavüze uğrayan işkence altındaki Filistin’in, bu defa; oluk oluk kanı akıyor.
Onlar kanıyor, ama; topyekün insanlık ölüyor.
Yaşanan bu olağanüstü dehşetli hadisede;
tarafların siyasal konumları, coğrafi politiği, arka plan tartışmaları...
Hepsi ama hepsi; gözümde önemini yitirmiştir, tüm ama’lar Gazze’de çöp olmuştur, bitmiştir!
Gözlerimizin önünde;
siviller, çocuklar, kadınlar, yaşlılar katledildi.
Babaları, ellerinde çöp poşetleriyle;
yavrularının parçalanmış cesetlerini toplamaya çalışırken izledik.
Süt kuzusu çocukların;
yüzlerce ölü arasından, buz gibi cesedine son kez ve bir defa daha,
sıcacık sarılabilmek için annelerini aramasına, şahit olduk.
Ağır hastaların; sağlıklı bir nefese açken, bir anda bir füzeyle öldüklerini gördük.
Doktorlar; çaresizlikten ölüme terk etmek zorunda kaldıkları hastalar için,
önce hangisi son nefesini versin diye, ölüm sırası yapmak zorunda kaldılar.
“Savaşmanın bile bir ahlakı var” derken;
öldürdüğü sivillerin cesedi başında,
elinde içki şişesiyle dans edip tepişen yaratıklar da yaşıyormuş bu gezegende;
varlıklarından haberdar olduk.
Ölmek Değil Mesele, Mesele Böyle Ölmek!
Adına insan denen varlığın, (vardıysa) onurunun;
bu kadar ağır yara aldığına, hiç şahit olmamıştım.
Ne kendi deneyimlerimde, ne de antik çağlardan bu yana bilinen tarihte.
Evet; savaşların, ölümlerin sayısı çoktur insanlığın geçmişinde ama;
bu defa farklı bir iğrençliğin tam ortasındayız.
İlk kez, böylesine müthiş bir küstahlığı durduramıyor insanlık.
Yüzüne yediği tokatlara, ilk kez bu kadar çaresiz kalıyor.
Meğer; modern çağın insanı fena halde kandırılmış!
Meğer; insan hakları denen şey, “evet var ama hele bir sor kime var?” tadındaymış..
Meğer; ırkçılık bitmemiş saklanmış; tenin esmerse, kolay ölürmüşsün ne varmış...
Meğer; adalet, hala; güçlünün tarttığı teraziye, canının istediğini koyması kadarmış.
Meğer; hümanizm bir depresyon ilacı markası, yaşama hakkı; fonda çalan hafif müzik şarkıymış.
Meğer; zalimler doğrulardan, namussuzlar namusludan, namertler yiğit ruhlardan
hala; sayıca fazlaymış.
Oysa;
bu zalimlerin mazlum milleti değil miydi, Hitler’in elinde çektiklerine üzüldüğümüz?
Ki; hala da üzülürüz..
Çünkü; doğru insan için mazluma kimlik de sorulmaz.
Ama; şunu sormadan da edemiyor insan kendine;
Şimdi, peki; bu ne yaman çelişki Anne!
Birçok ülkede;
yürüyüşlerle, protestolarla, itirazlarla vicdan sahiplerinin çığlığı yükseliyor, dört bir yandan,
ama; zulüm bir türlü bitmiyor.
Bir avuç tağut;
siyasal erk ve finans gücü ile gözümüzün içine baka baka ve
tüm ar damarlarını çatlatırcasına; bize, kocaman bir utancı miras bırakıyor.
Yine de, ne olursa olsun;
kötüler, er ya da geç; hesap vereceklerinden hiç şüphe etmesin.
Bu evrende; yasasız, başıboş tek bir meteor bile dolaşmıyorsa ve
adalet; ahenkle dengenin yavrusuysa, elbette onun da vakti gelecektir.
Adil bir yargılanmayı beklesinler.
Biz de bekliyoruz.
Ama o güne kadar, hiç değilse;
doğru tarafta durarak, çocuklarımıza onurlu bir duruşu miras bırakmak ve
bu kötülük bitsin diye; mümkün olduğunca çabalamak, boynumuzun yüküdür.
ÇÜNKÜ; ADALET, İSRAİL’DEN BÜYÜKTÜR!
Nurşah Sunay
Sektörüm Dergisi Genel Yayın Yönetmeni