Tweet |
Prof. Dr. Ayşen Bingöl
Gerek çevresel etkenler, gerekse batı tipi fastfood beslenme alışkanlığı
bağırsak florasını bozarak, kişiyi alerjilere açık hale getiriyor.
Öyle ki;
besin alerjileri belli bir besinle karşılaştıktan sonra
ciddi ve yaşamı riske atan reaksiyonlara bile, neden olabiliyor.
En önemli tedavi ve kontrol yöntemi ise; bu besinlerin tüketiminden kaçınmak.
Peki yeterli mi?
Alerjenlere karşı direnç sağlamak mümkün mü?
16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla;
alerjik besinlere yönelik farkındalık yaratmak isteyen
Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD)’in uzman hekimleri,
besin alerjileri konusunda en güncel biilgileri, paylaştı…
AİD Üyesi Prof. Dr. Ayşen Bingöl;
“Besin alerjisi olan kişiye, hep; bu besinden kaçması söylenir,
ancak; bu o kadar da kolay değildir.
Bu besinlerin içindeki reaksiyon yapan alerjenlere
her yerde rastlamak olasıdır.
Herhangi bir restoranda veya paketli gıdada
besin alerjeni ile karşılaşma riskiniz, yüksektir.
Aslında; sosyalleştiğiniz her ortamda, risk artmaktadır.
Özellikle; okula giden çocuklarda okul süreci için tedbirler alınmalı,
okul hemşiresine bilgi verilmelidir.
Ayrıca; bazı besin alerjilerinde egzersiz ve ilaçlar
alerjik reaksiyonlara yatkınlık yaratabilir.
Bu nedenle;
hastaların besinden kaçınmak kadar,
alerjik reaksiyonun ilk tedavisini bilmeleri de önemlidir.
Basit reaksiyonlar, anti alerjik ilaçlar ile kontrol edilebilir.
Ancak; şiddetli reaksiyonlar için
adrenalin kalemi bulundurmak ve uygulamasını bilmek gereklidir” diye konuştu.
Besin olmayan ilaçlar, kozmetikler, aşılar ve el sanatları malzemelerinin bile;
besin alerjeni içerebileceğine dikkat çeken Bingöl;
şöyle devam etti:
“Bu maddelerin etiketinde, besin alerjeni bildirme zorunluluğu olmayabilir.
Bu maddelerin içerdiği alerjenler de reaksiyon nedeni olabilir.
Bu nedenle; bazen üretici ile iletişime geçmek gerekebilir.
Örneğin; aşılar…
Bazı aşılar jelatin, süt ve yumurta gibi besin alerjenleri içerebilir.
Bu nedenle, ailelerin; aşı zamanı,
çocuk doktoruna; besin alerjileri olduğunu hatırlatmaları gerekir.
Buna göre önlem alınarak, belli bir plan dahilinde aşıları yapılabilir.
Aynı zamanda; reçeteli veya reçetesiz yazılan ilaçlar, besin alerjeni içerebilir.
Örneğin; bazı ilaçlar laktoz içerirler.
Laktoz, aslında; besin alerjeni olmayan süt şekeridir.
Ancak; ağır süt alerjisi olan olgular,
laktoz içine karışmış olabilecek süt proteinleri nedeniyle; alerjik reaksiyon gösterebilirler.
Kozmetikler;
süt, kuruyemiş, susam, buğday ve soya alerjeni içerebilir.
El sanatları malzemeleri de
buğday (hamurlar) ve yumurta akı (parmak boyaları) gibi alerjenler içerebilir.”
Günümüzde; Akdeniz diyeti,
en sağlıklı beslenme modellerinden biri olarak kabul ediliyor.
Akdeniz diyeti;
tahıllar, baklagiller, meyveler, sebzeler, zeytinyağı ve fındık gibi
çeşitli ürünlerin yüksek tüketimi,
ılımlı ölçüde kümes hayvanları ve balık tüketimi,
düşük miktarda kırmızı et tüketimi ile karakterize;
sağlıklı bir beslenme tarzı olarak, öne çıkıyor.
Akdeniz diyetinin;
sağlıklı yağ alımı, düşük karbonhidrat, düşük glisemik indeks,
yüksek posa, antioksidan bileşenler ve antiinflamatuar etkileriyle;
kanser ve kardiyovasküler hastalık gibi
kronik hastalık risklerini azalttığını ifade eden
AİD Üyesi Serkan Filiz,
gebelik, emzirme ve çocukluk döneminde;
akdeniz diyetine yüksek düzeyde uyumun,
astım semptomları üzerine
koruyucu etki gösterdiğinin, altını çiziyor.
Filiz;
hamilelik, emzirme döneminde ve erken yaşlarda
diyet çeşitliliğinin artırılması ve
ev yapımı fermente gıdaların tüketilmesinin,
alerjik hastalıkların önlenmesinde etkili olacağını;
bu gıdaların tüketilmesinin, sağlık açısından çok önemli olduğunu belirtiyor.
“Bundan on beş yıl kadar önce,
alerji gelişmesini önlemek için
alerjik besinlerin diyete eklenmesinin
bir iki yaşa kadar geciktirilmesi ve
bunun alerji gelişimini engellemesi beklenmekteydi” diyen
Prof. Dr. Bülent Şekerel ise; bu konuyu şöyle açıklıyor:
“Ancak, beklentilerin aksine;
bu tutum, besin alerjisinde artışa neden olmuştur.
Bugünkü anlayışımıza göre;
besin alerjenleri, egzamalı deriden veya solunum yolundan girerek;
besin alerjisi gelişmesine yol açıyorlar.
Besinlerin sindirim sitemi yoluyla alınması ise; toleransı geliştiriyor.
Bu nedenle;
günümüzde bebeklerde alerjik potansiyeli olan tüm besinleri,
yaşamın ilk 4 ile 8 ayları arasında başlanmasını öneriyoruz.
Bunun; besin alerji sıklığını azaltması bekleniyor.
Besin alerjisinin azaltılmasında, umudumuz;
atalarımızın tercihlerine sahip çıkmakta aranıyor.”
Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Üyesi
Doç. Dr. Sait Karaman ise;
günümüzde besin alerjisini önlemek için
gebelikte önerilen çok sayıda
takviye edici vitamin, mineral, yağ asitleri ve
probiyotiklerin olduğunu;
yetersiz miktarda D vitamini alan veya
serum D vitamin seviyeleri düşük tespit edilen gebelerde,
takviye D vitamini gerekli olsa da; yüksek doz D vitamini alımının,
bebeklerde besin alerjisinin gelişimine karşı koruyucu etkisi,
olmadığını ifade etti.
Bunun yanında;
bağırsak florasını değiştirerek etki eden
probiyotik, prebiyotik veya simbiyotiklerin takviyesi atopik dermatit gibi
bazı alerjik hastalıkların gelişimine karşı,
koruyucu etkisi olduğunu belirtiyor.
Tüm bunlardan farklı olarak; kanıt düzeyi zayıf olsa da, gebelik sırasında;
omega-3 yağ asidi, bakır ve C vitamini takviyesi alan annelerin bebeklerinde,
besin alerjisinin önlendiğini bildiren çalışmalar olduğunu da ifade eden Karaman,
“Anne adaylarının, bebeklerinde besin alerjisini önlemek için
alerji potansiyeli yüksek olan besinleri, diyetlerinden çıkarmalarına gerek yoktur.
Bu tür besinler, normal diyetlerinin bir parçası değilse;
gebelik sırasında, bu besinleri tüketmelerine de gerek yoktur.
Anne adayları;
meyve, sebze ve balık içeren sağlıklı ve besleyici bir diyet yapmalıdır” diye konuştu.
Doç. Dr. Sait Karaman;
son yıllarda besin alerjisi olan çocukların sayısında artış olduğunu, belirterek,
“Sonbahar ve kış aylarında doğan bebeklerde, besin alerji riski;
ilkbahar ve/veya yaz aylarında doğanlara göre daha yüksek.
Sezaryen doğumlar da besin alerjisi riskini artırıyor.
Bebeğinde besin alerjisini önlemek için
anne adaylarının, beslenme şekillerinde yapacakları değişiklik önemli.
Gebelik ve emzirme döneminde;
meyve sebze ve balık tüketiminin,
bebeklerde alerji gelişimini önlediğine dair; bilimsel kanıtlar var” dedi.