Tweet |
Adalet Bakanlığı;
Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerde,
afetten altı gün sonra, 11 Şubat’ta;
Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulmasına karar verdi.
Deprem bölgesinde, çok sayıda savcı görevlendirildi.
Yıkılan ve hasarlı yapıların müteahhitleriyle ilgili soruşturmalar sürerken,
Uluslararası Mühendis Erhan Mataracı,
Türkiye’nin inşaat sorununu ve çözümlerini, tek tek anlattı.
-----
Şu ana kadar; 38 bin 44 vatandaşımızın hayatını kaybettiği depremin ardından,
en çok tartışılan, müteahhitler oldu.
Şehirlerin yeniden inşasının katı bir uygulamayla yapılıp,
sadece yıkılan binaları yapanları değil;
imzayı atanların da tutuklaması gerektiği görüşü dillendirilmeye başlarken,
uluslararası mühendis Erhan Mataracı;
dünyadan örneklerle, projelerin nasıl olması gerektiğini aktardı.
İnşaat projelerinde;
dünyanın her yerinde geçerli olan,
bazı kurallar ve bir hiyerarşi olduğunu belirten Mataracı,
“İşin sahibi olan kurumlar;
işin tamamını veya belli kısımlarını,
firmalarla sözleşmeler imzalayarak, yaptırırlar.
Hemen hemen her yerde;
bir de üçüncü taraf gözetim kuruluşu denen kuruluşlar olur ve
bunlar, işin sahibi tarafından tutulurlar ve
işin proje aşamasından başlarlar ve teslimatın sonuna kadar,
her aşamayı tek tek kontrol ederler.
Türkiye; üçüncü taraf kontrol kuruluşlarının,
işi yapan müteahhitler tarafından tutulduğu ve parasının ödendiği
tek ülkedir, diyebiliriz.
Normalde, bu firmalar;
işin sahibinin, işi yapanı kontrol etmesi amacıyla; ayrı bir ihaleyle kararlaştırılmalıdır” diyor.
Müteahhitlerin, yapı denetim firmalarıyla anlaşma imzalamasının
sakıncalarına vurgu yapan Erhan Mataracı,
“Parayı veren, düdüğü çalıyor;
müteahhit, kontrolcü kuruluş karşısında istediği yaptırım gücüne sahip oluyor.
Maalesef; üçüncü taraf kuruluşlar da, yeterli bilgiye genelde sahip değiller” diyerek;
inşaat projelerinde denetim mekanizmalarının
bu yöntemle, fiilen devre dışı bırakıldığını belirtiyor.
Uluslararası mühendis Erhan Mataracı’nın,
Türkiye’deki inşaat projeleriyle dünyadaki projeler arasında karşılaştırma yaptığı bölümde,
listesine; Almanya, Amerika, Japonya gibi mühendisliğin ilerlemiş olduğu ülkeleri almadan;
aktardığı bilgilere göre,
ülkemizde denetim mekanizmasının, üçüncü dünya ülkeleri seviyesinin de altında olduğu
ortaya çıkıyor.
Mataracı’nın Irak, Moritanya ve Afganistan’dan verdiği örnekler;
Türkiye’den ne kadar ileri düzeyde olduğu gerçeğini, gözler önüne seriyor.
İŞTE O ÖRNEKLER:
- IRAK -
Uzun yıllar, Irak’ın Basra şehrinde petrol boru hattı inşaatlarında çalıştım;
bu projelerin ta başında,
kontrol personellerinin sahip olması gereken uluslararası sertifikalar,
çok net şekilde tanımlanmıştı ve
bu sertifikasyon ve kalifikasyona sahip olmayan personeller, kesinlikle çalıştırılmıyordu;
sertifikası olanlar da, iş sahibi şirket tarafından teste tabi tutuluyordu.
Bu sertifikaların edinilmesi için;
yine uluslararası deneyimlere dayanarak geliştirilmiş standartlar konusunda,
ciddi bir bilgiye sahip olmak gerekiyor.
Türkiye’nin son yıllardaki en büyük yatırımlarından olan bir rafineri projesinde,
kalite kontrol yapan personeller ise; sertifikaya sahip olmayı bir yana bırakın,
işin hangi standartlara göre yapıldığını bile, bilmiyordu.
Bu projede; işin sahibi firma,
yüklenicilerine böyle bir personel bulundurma şartı getirmemişti ve
yüklenici de doğal olarak; daha fazla para ödememek için
sertifikasyon sahibi bir tane bile mühendis işe almamıştı.
Zaten; bu tip sertifikalara ve uluslararası standartlar konusunda bilgiye sahip mühendislerin
hemen hemen tamamı; yurtdışında projelerinde çalışıyorlar.
- MORİTANYA -
Şu anda Moritanya’da bir proje yapıyoruz,
filmlerimizde bile espri konusu olmuş bir ülkede iş yapmamıza rağmen;
8 aydır, hala projelerin hazırlanması aşamasındayız;
inşaat kısmına, yakında ancak başlanabilecek.
Bu tip bir proje, bu kadar zamanda;
Türkiye’de testleriyle birlikte, çoktan teslim edilirdi.
Projenin Tunuslu müşavir firması, çok ciddi bir deneyime sahip,
her personelinin en az 3 dil konuştuğu;
deneyimle değil, uluslararası standartlarla ve teknik dokümanlarla konuşan bir ekipten oluşuyor.
Anlayacağınız; iş şansa veya şahısların deneyimine bırakılmıyor,
dünyanın her tarafında deneyimlenmiş mühendislik temellerine göre şartlar oluşturulmuş ve
işin içindeki bütün taraflar; bunlara uyarak, iş yapmak zorundalar.
- AFGANİSTAN -
Türkiye’ye göre; çok daha az gelişmiş bir ülke olan Afganistan’da,
en fazla 500 m2 alana yapılacak bir su rezervuarı projesinin;
mühendislik hesaplamaları, çizimleri ve onayları için tam 1,5 sene çalıştık.
Proje’nin Almanya’da bulunan müşaviri;
kullanılacak en küçük bir cıvatanın bile hesabını onaylamak için
aylarca hesaplar yaptırdı.
İnşaatın yapılması esnasında uygulanacak en ufak bir işlem için bile,
onlarca sayfalık dokümanlar hazırlayıp onaylatmak durumunda kaldık ve
sonrasında işe başlayabildik.
Proje esnasında, bu durum bizi çok germiş olsa da;
proje tamamlandıktan sonra, herkes vicdanen çok rahattı.
----
Mataracı, bahsettiği uluslararası standartlara benzer hiçbir standardın,
Türkiye’de geliştirilememiş olmasına dikkat çekerek;
“Örneğin; Amerika’da ASME (Amerikan Makina Mühendisleri Odası),
ASCE (Amerikan İnşaat Mühendisleri Odası) gibi kurumların;
inşaat projelerinde kullanılacak en ufak bir malzeme veya en ufak bir yöntem için bile;
prosedürleri var.
Türkiye’de ise;
mühendisler, ustaların bilgilerine güvendikleri zaman;
saha ziyareti bile yapmadan işleri tamamlıyorlar,
müteahhit firmalar ise; sadece, kar/zarar hesabını yapmakla meşguller” ifadelerini kullanıyor.
Türkiye’nin; Avrupa Birliği standartlarına uyum çabasında olduğunu belirten,
uluslararası mühendis Erhan Mataracı;
“Bu standartlarla ilgili TSE’nin yaptığı tek iş;
İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkelerde hazırlanan standartların
Türkçe’ye tercüme edilmesi.
Bir standardın tercümesi, en az 1 yıl sürüyor ve defalarca çeviri hatalarına rastladık,
üstelik; bu hatalar kelime hataları değil.
Yapılan işin kalitesini direkt olarak etkileyecek; teknik hatalar” bilgisini vererek,
korkunç ihmallerin kaçınılmaz olduğunu söylüyor.
“Bu hataları fark eden mühendisler,
yabancı standartları takip ederek, iş yapıyorlar” diyen Mataracı,
şu bilgiyi de ekleyerek;
“Ama maalesef; Türkiye’de yabancı dil bilen mühendis sayısı, çok çok az.
Şu ana dek; 10’dan fazla ülkede iş yaptım,
İngilizce bilmeyen mühendislere Türkiye’den başka hiçbir yerde, rastlamadım” diyor.
Ülkemizdeki mimar ve mühendislik odalarında,
siyasi rekabetin hakim olduğunun altını çizen Mataracı,
“Bu kurumlarda, normalde;
mühendislik gelişmeleri, yeni metodlar üzerinde tartışmalar yapılması gerekirken;
yeni gelecek yönetimin, hangi siyasi kanattan olacağından başka bir konu, tartışılmıyor.
İlgilenilmesi gereken alanda;
özgün çalışmalar, yeni deneyimler hiç tartışılmıyor bile.
Ülkemizin yaşadığı deprem felaketi gösteriyor ki;
bu kurumların esas yapması gereken çalışmalar,
siyasetin çok çok üzerinde önemli konular” olduğuna dikkat çekiyor.
Mataracı, birçok projenin rüşvet çarkıyla tamamlandığını ise; şu sözlerle aktarıyor;
“İşin ekonomik boyutu ise; bambaşka bir konu.
Kontrol kuruluşlarında çalışan personellerin,
belediyelerde sorumlu kişilerin hediyeler karşılığında veya
tanıdıklar vasıtasıyla her şeyi çözmesi, bütün Türkiye’nin bildiği en acı gerçek.”
PEKİ, ÇÖZÜM NE?
İnşaat risklerine; dünyanın en gelişmemiş ülkelerinde bile,
uygulanan çözümler olduğunu belirten Mataracı;
“İş yapmayı bilmeyen şirketler,
teknik bilgisi çok az olan veya hiç olmayan mimarlar/mühendisler,
kontrol kuruluşlarının eksikliği ve teknik yetersizlikleri,
parayla satılan evraklar,
parayla satılan iş deneyim belgeleri,
ücretlerin yetersizliği,
bir tane bile yabancı dil bilmeyen ve
uluslararası arası hiçbir yayını takip edemeyecek teknik personeller gibi
sayısız sorunumuz var.
Problemin kaynağı; ekonomi ve eğitime gidiyor.
Evet; bazı müteahhitler kasıtlı olarak, kusurlu yapı inşa etmiş olabilirler,
ama; bu risklerin de dünyanın en gelişmemiş ülkelerinde bile uygulanan, çözümleri var”
ifadeleriyle sözlerini noktalıyor.