|
Tweet |
Toplum genelinde her yüz kişiden birinde görülen,
genellikle 2-5 yaş aralığında başlayan ve genetik faktörlerin etkili olduğu kekemelik;
Dünya Kekemelik Farkındalık Günü sebebi ile gündeme geldi.
Konuya ayna tutan,
Moodist Psikiyatri ve Nöroloji Hastanesi,
Uzman Dil ve Konuşma Terapisti Burçin Mutlu,
kekemelik ile ilgili az bilinenler ve
toplumsal farkındalık konusunda, açıklamalarda bulundu.
Uzman Dil ve Konuşma Terapisti Burçin Mutlu:
“Kekemelik, konuşma akıcılığını bozan;
ses, hece ya da kelimelerin tekrarı, uzatması ve
konuşmaya başlarken yaşanan duraksamalarla kendini gösteren
bir konuşma bozukluğudur.
Bilinenin aksine;
kekemeliğin ortaya çıkışında, psikolojik etkenler belirleyici değildir;
asıl neden, bireylerin beyin yapısı ve işleyişindeki nörolojik farklılıklar veya
genetik temellidir.
Yani, kekemelik; bir korkunun, heyecanın ya da utanmanın sonucu değildir ve
taklit ederek oluşmaz.
Genetik faktörlerin etkili olduğu bu durum,
genellikle; 2 ila 5 yaş arasında başlar.
Toplumda görülme oranı ise; %1 civarındadır,
yani; her yüz kişiden biri, konuşurken kelimelerle mücadele eder.” dedi.
Kekemelikte erken müdahalenin önemine dikkat çeken Mutlu;
kekemeliğin kendiliğinden iyileşmesinin, yüzde 75-80 oranında olduğunun altını çiziyor:
“Erken müdahale, kekemeliğin kalıcı hale gelmesini önlemede;
kritik bir rol oynar.
Erken dönemde başlanan kekemeliklerde;
herhangi bir müdahaleye gerek kalmadan,
kendiliğinden iyileşme ihtimali ise; %75-80’dir.
Ancak; en büyük hata, “geçer” diyerek beklemektir,
çünkü; her geçen ay, kalıcılık riskini artırır.
Bu nedenle;
kalıcı olma riski göz ardı edilmemeli ve
mutlaka; bir uzman tarafından değerlendirilip, yol haritası çizilmelidir.”
Dil ve konuşma terapistlerinin;
kekemeliği, yalnızca konuşma akıcılığı üzerinden değil;
duygusal, sosyal ve davranışsal etkileriyle birlikte, değerlendirdiğini belirten Mutlu
kekeme bireylerin hayatının;
toplumun bakışları, önyargı ve akran zorbalığı gibi sebeplerle, zorlaştığına dikkat çekiyor.
“Okullarda alay edilmek,
sınıfta söz hakkı verildiğinde; gülüşmeler duymak,
bir yetişkin olarak; iş görüşmesinde cümlelerin yarıda kesilmesi gibi durumlar,
kekemelikten değil, önyargıdan doğar.
Oysa; kekemeliğin en tehlikeli sonucu,
‘konuşamamak’ değil; ‘konuşmamayı tercih etmektir.’
Öğretmenlerin farkındalığı, akran zorbalığını engellemenin ilk adımıdır.
Kekemeliği; alay konusu değil, öğrenme fırsatı haline getiren sınıflar;
hem çocuklara, hem topluma insanlık dersi verir.”
Kekemelikle yaşayan bireylere destek olmak için ilk adım; sabretmektir:
• Nasıl söylediğine değil, ne söylemek istediğine kulak vermek gerekir.
• Cümlesini bitirmesi için gerekli zamanı tanımak önemlidir.
• Kekemeliği olan birey konuşurken, göz teması kurmak gerekir.
• Kekemelik hakkında konuşmaktan kaçınmak da hatadır;
duygusal olarak desteklemek oldukça önemlidir.
Konuyla ilgili bireyselleştirilmiş terapi hakkında bilgi veren Mutlu:
“Kekemelikte, terapi süreci;
bireyin konuşma deneyimini yeniden yapılandırmayı hedefler.
Terapilerde kullanılan duyarsızlaştırma teknikleri,
bireyin konuşma sırasında yaşadığı, kaygı ve kaçınma davranışlarını azaltmayı;
konuşmayı yeniden şekillendirme veya
kekemelikte modifikasyon gibi yaklaşımlar ise;
konuşma ile ilgili yeni bir yol göstererek,
bireyin; daha akıcı konuşmasını sağlamayı hedefler.
Bu bilimsel yöntemlerle, birey;
iletişimle kurduğu ilişkiyi de yeniden öğrenir.
Erken yaşta başlanan terapi, kekemeliğin kalıcı hale gelme riskini azaltır.
En önemlisi de terapist;
bu dönemde, aileye doğru yaklaşım ve iletişim biçimleri konusunda
danışmanlık verir, bu sayede; yanlış tutumların önüne geçilmiş olur.
Dolayısı ile düzenli terapi desteği, bireyin;
hem konuşma akıcılığını, hem de konuşma anına duyduğu güveni güçlendirir.
Bu nedenle, kekemelikte en etkili yaklaşım;
sabırla sürdürülen,
bireye özel planlanmış ve
duygusal–davranışsal bileşenleri birlikte ele alan, terapötik süreçtir.'' diye konuştu.