Tweet |
Birleşmiş Milletler'de (BM) açık denizlerde biyolojik çeşitliliğin korunması için
yıllar süren görüşmelerin ardından;yasal çerçeve üzerinde anlaşma sağlandı.
2030 yılına kadar, denizlerin yüzde 30'unu koruma altına almayı hedefleyen
'Açık Deniz Anlaşması', saatler süren görüşmelerin ardından; 4 Mart'ta,
New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Merkezi'nde imzalandı.
Ülkeler anlaşmayı resmen kabul etmek için, tekrar bir araya gelecek.
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk,
ülkelerin anlaşmayı en kısa zamanda onaylayarak,
resmen kabul edip, yürürlüğe girmesi için çağrıda bulundu.
10 yıldır devam eden müzakere sürecinde,
2 yıl boyunca; New York'ta bulunan Prof. Dr. Öztürk,
Ege ve Akdeniz'de açık denizlerin korunması için
Türkiye'nin de sözleşmeyi imzalaması gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Bayram Öztürk, Açık Deniz Anlaşması'nın;
Ege ve Akdeniz'de yasa dışı balıkçılığın engellenmesi,
açık denizde kirlenmenin önlenmesi,
açık denizlerde yapılacak olan deniz dibi madenciliğinin önlenmesi açısından
önemli olduğunu belirterek;
"Bütün dünyada, deniz ve okyanuslarının;
2030 yılında yüzde 30'nun koruma altına alınması öngörülüyor.
Bu sözleşme, önemli bir sözleşme, 4 Mart'ta imzalandı.
Fakat; daha ülkelerin parlamentolarında onaylama süreçleri var.
Biz, bu imza alma süreçlerinde 2 yıl New York'ta bulunduk.
Bu nedenle gururluyuz.
Açık denizlerin korunmasıyla;
açık denizlerde yasa dışı balıkçılığın engellenmesi,
açık denizde kirlenmenin önlenmesi,
açık denizlerde yapılacak olan deniz dibi madenciliğinin önlenmesi veya
bunun için ciddi ÇED raporlarının alınması,
koruma alanlarının oluşturulması amaçlanıyor.
Bu sözleşme hayati bir sözleşme" dedi.
Prof. Dr. Bayram Öztürk, sözleşmenin imzalanması için çağrıda bulunarak;
"Türkiye'yi iki taraftan ilgilendiriyor.
Marmara Denizi açık deniz değil, Marmara Denizi Türkiye'nin iç denizi.
Türkiye'yi iki bakımdan ilgilendiriyor.
Biri Akdeniz diğeri Ege Denizi.
Ege Denizi'nde karasuları 6 mil,
Akdeniz'de ise; 12 mil olarak uygulanıyor.
Bunun dışındaki alanlar, açık deniz.
Dolayısıyla bu alanlarda oluşturulacak deniz koruma alanları için
artık; hukuki altyapı var.
Türkiye'nin ne yapması lazım?
Türkiye'nin kendi münhasır ekonomik bölgesini tanımlaması için
bununla ilgili yasa çıkarması lazım.
Türkiye'nin; hem Ege Denizi, hem Akdeniz'in korunması için
belli koruma alanlarının oluşturulması için çaba göstermesi lazım.
Esasen; Akdeniz'de, Finike Deniz Dağları kısmen açık deniz koruma alanı,
ama; Ege Denizi'nde yasal olarak açık deniz koruma alanları yok.
Kıyısal koruma alanları var, daha doğrusu özel çevre koruma alanları var.
Foça, Karaburun, Saroz Körfezi gibi.
Bununla ilgili araştırma ve çalışmalarımız var.
Dolayısıyla; bizim araştırmalarımız,
açık denizlerin korunması için daha doğrusu denizlerin korunması için
bu sözleşme kapsamında; bir altlık olarak değerlendirilebilir.
İstenirse; hem kamuoyu, hem yetkililerle paylaşılabilir.
Ege ve Akdeniz'de açık denizlerin korunması için
Türkiye'nin sözleşmeyi imzalaması lazım.
Ama, Türkiye imzalamazsa bile; Akdeniz'de 22 ülke var, bu ülkeler buna hazır" dedi.