gaziantep escort
1xbet supertotobet
istanbul escort istanbul escort bayan
konya escort
Bugun...



Savaş, Müzakere ve Barış


facebook-paylas
Güncelleme: 02-07-2024 02:29:55 Tarih: 14-06-2024 08:47

Savaş, Müzakere ve Barış

SAVAŞ

 

Şanlıurfa’da yaşananlardan sonra,

birçok hayvansever ve dernek, kente akın etti.

 

Geçen yazımda yazdığım, halkın karşı karşıya gelme durumu birebir yaşandı.

Oraya gidenlerden aktarılanlar:

sokakta en fazla 3-4 köpeğe rastladıkları, 

barınakların hasta yavrularla dolu olduğu,

havanın 40 derece olduğu şehirde, hayvanlara bir kap suyun çok görüldüğü… 

 

Buket Özgünlü’yü varillerden yaptığı trene engelli köpekleri bindirip,

göremedikleri yerlere götürerek,

onların hayatına en tatlı şekilde dokunduğu haberlerinden hatırlarsınız.

 

Ben kendisini uzundur sosyal medyada 

@kopekvelisiii hesabından takip ederim;

çoğu engelli birçok köpeğe yaşam alanında yuva açmış,

yüzlerce köpeğe besleme yapan,

nerede muhtaç hayvan varsa; oraya koşan,

devletten ruhsatını ve onayını almış Yaşama Tutunan Patiler Derneği’nin kurucusu,

küçücük bir çocuğu olan bir anne.

 

Şanlıurfa’daki Siverek barınağına gittiğinde;
bir kısmı yavru olan, ama; hepsi hasta ve kötü durumdaki 29 köpeği,

barınağın tutanakları ile sahipleniyor ve

barınak yetkililerinin yardımıyla araçlara yüklenen köpekler,

Ankara’ya doğru yola çıkıyor.

 

Maalesef; 3 köpek dayanamayarak yolda ölüyor,

yapılan inceleme sonucunda; kuduz tespit edilmiyor.

 

26 köpek hemen kliniklere giriş yapıyor ve tedavileri başlatılıyor.

Asıl olaylar, ondan sonra başlıyor.

 

Özgünlü gözaltına alınıyor ve ardından; tutuklanıyor.

26 köpek, kliniklerden çıkarılıp ABB tarafından tedbir ve koruma amaçlı götürülüyor.

 

Etrafa nefret ve kin yaymaya çalışanlar;

kuduzlu köpeklerin kaçırılıp, Ankara’ya getirildiğini iddia ediyor.

 

Bazı konuşma gruplarında;
Ankara’da sokakta gördükleri tüm “it”leri “itperest”lerle birlikte itlaf edeceklerini,

her türlü sopa, ateşli silah, zehir, çivili sosis temin edebileceklerini söyleyen ve

Özgünlü’nün yaşam alanını hedef gösteren gruplar, türüyor.

 

Bu arada, Eros’u öldüren adam tatillerde gezerken;
yüzlerce cana, can olan bir kadın tutuklanıyor.

 

Merkez medya yalan haberlerle kaynıyor.

Buna karşılık; Özgünlü’nün arkasında,

gönüllü bir avukat ordusu, hayvanseverler ve dernekler var.

 

Ve; Şanlıurfa Belediyesi’nden, Gaziantep Belediyesi’nden

bu şehirlerde kuduz ve karantina olmadığına dair; resmî açıklamalar geliyor. 

 

Özgünlü ile ilgili gerçek bilgileri ve gelişmeleri,

en sağlıklı şekilde takip edebileceğiniz adres;
kendisinin avukatı, Yasemin Babayiğit’in Instagram hesabı.

 

Peki bu arada; Türkiye sokaklarında neler oluyor?

Yavru bir kedi, kollarından ve bacaklarından çarmıha gerilir gibi bağlanarak;
canlı canlı yakılarak, işkence ediliyor.

 

Adana’da Suriyelilerin çoğunlukta olduğu bir mahalledeki kasap, 

bir sürü koyunu kaldırıma yan yana yatırarak,

hayvanlar acı içinde çırpınırken; boğazlarını keserek öldürüyor. 

 

Şanlıurfa’daki Harran Üniversitesi’nin temizlik personeli,

İlahiyat Fakültesi’nin tuvaletine götürdüğü köpeğe, burada tecavüz ediyor.

 

Kahramanmaraş’ta tek bacağından traktöre bağlanan köpek,

kanlar içinde sürükleniyor.

 

Daha fazla yazamıyorum…

Siyasilerin bahsettiği “merhamet” nerde?

Utanç duyulası bir topluma dönüştük.

Hatta, bu cümle bile; çok zayıf kalıyor... 

 

Bazen yaşam, aynı anda farklı konulara;

çok değişik şekillerde eğilip, düşünmemizi gerektiriyor.

 

MÜZAKERE

 

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 40 günde iki kere görüştüler.

“Müzakereler” sürüyor. 

 

Gündeme gelen ana konu ise; potansiyel Anayasa değişiklikleri.

Yazımın bu bölümünü, basın duyumları üzerine kurmayacağım.

Mantık ve siyasi tecrübemi bir araya getirerek;
her iki tarafın bu görüşmelerden neler elde etmek isteyebileceğini öngörerek, ilerleyeceğim.

 

Aslında, konu gayet basit;
son referandum 2017 yılında yaşandı,

Anayasa değişti ve böylece;
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne tam da Erdoğan’ın istediği şekilde geçiş yaptık.

 

Son Başkanlık seçimini hatırlarsanız,

bütün kampanya dönemi;

“Erdoğan’ın katılım hakkı var mı yok mu?” tartışmasıyla geçti.

Sonuçta; çok iyi takip ettiğiniz şekilde,

Sayın Erdoğan kendisinin katılım hakkı olduğuna kanaat getirdi ve

çevresindeki diğer kurumların da böyle düşünmesinden mutluluk duyacağını

bir şekilde açığa çıkardı.

Sonuçta; muhalefetin cılız itirazları eşliğinde,

Erdoğan seçime girdi ve dört puan farkla kazandı. 

 

Şimdi yeniden,

herhalde; “daha güzel bir Türkiye için anayasa görüşmeleri yapılıyor” denildiği zaman,
belki de aklınıza;
basının daha özgür olduğu,

gençlik hareketlerinin daha kolay örgütlendiği,

sosyal medyanın en azından Batı standartlarında bir demokrasiye ulaştığı,

kadın ve hayvan haklarının evrensel standartlarında ülkenin yüz akı olarak parlayacağı,

bireyin her türlü hayat tarzı ve cinsel yönelimini hedef gösterilmeden;
yaşamak noktasında tüm özgürlüklerini dorukta koruyabileceği,

mükemmel ve kim bilir, belki;
1961 Anayasası’nı bile sollayabilecek çağdaş bir metin gelebilir…

 

Olabilir, neden olmasın?

Ama ne var ki;
benim, bu şekilde müspet düşüncelere kapılmam mümkün değil!

Bambaşka şeyler düşünüyorum:

 

Bence; bu müzakerelerden AKP ve Erdoğan’ın beklediği tek şey var,

o da; 2028 yılında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlık seçimine

tekrar aday olabileceği bir anayasa değişikliğine gitmek!

Hatta tercihen, Erdoğan’ın ömür boyu seçilebileceği bir anayasaya ulaşmak…

 

Diyeceksiniz ki, “Yok artık!”,

aslında biraz düşünseniz; son 20 yılda,

bu cümleyi kullanabileceğiniz o kadar çok değişikliği hazmetmeyi başardık ki;

şimdi burada onları size hatırlatıp, bayramdan önce depresyona sokmak istemem.

 

İşte AKP ve Erdoğan’ın elindeki koz şu:

CHP, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni kabul etmek istemiyor ve

yeni bir anayasa değişikliği ile

tekrar güçlü bir parlamenter sisteme dönmeyi talep ediyor.

 

AKP ve Cumhurbaşkanı’nın buna karşılık tavrı ne olabilir?

Gerek bu konularda, gerek bazı güncel siyasi gerilim hatlarında;
CHP’ye ödünler verip, bunun karşılığında;
yavaş yavaş veya hızlı hızlı, kendi emellerini masaya getirmek.

 

Nedir bu ödün konuları mesela? 

 

Temmuz’da asgari maaşa getirilebilecek zam,

atanamayan öğretmenler konusu,

çiftçilerin hakları ve hatta; Sinan Ateş cinayetinin aydınlanması için

bazı akıl almaz gizli nedenlerle tıkanmış hukuk yollarını açmak gibi

güncel siyaset başlıkları…

 

Dolayısıyla gördüğünüz gibi;
sizin aklınıza gelebilecek iyi niyetli anayasa değişiklikleri ile

benim maalesef kendi tecrübemle beklediklerim arasında;

buradan Himalayalar’a kadar, fark var.


Bir yandan da tüm bu “diyalog” görüntüsünün yanında;
AKP bir diğer en önemli taktiğini, kendi kurnaz medyasını kullanarak,

önümüzdeki 2028 genel seçimlerinde

“CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının kim olması gerektiği” konusunda,

şimdiden nifak tohumları ekip;

parti içi rekabet yaratmaya çalışarak, ortalığı kızıştırma kartını hazırda tutuyor. 

 

Amaç;
CHP’nin taze Genel Başkanı Özgür Özel,

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve

hem kamuoyunun, hem de CHP’lilerin önemli bir kısmının

Cumhurbaşkanı adayı olarak gördüğü;
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu arasında,

bugünden suni bir çekişme iklimi yaratarak;
bunu gerçek bir sürtüşme atmosferine dönüştürmek ve 

partiyi gerilimin merkezi kılmak... 

 

Evet; sevgili Özgür Özel saf bir siyasetçi değil,

ama; Erdoğan’dan kesinlikle daha az tecrübeli bir siyasetçi olduğunu da unutmayalım.

 

Elbet; bu müzakerelerden her iki tarafın neler beklediğini ve

nehrin orta yolunda buluşmak için ne adımlar atıldığını, bir gün öğreneceğiz!

 

Umarım; çok geç olmaz,

umarım; çok şaşırmayız ve

umarım; çalım atmayı başaran; Özgür Özel olur.

 

Belki beni; karamsar, gergin ve önyargılı bulabilirsiniz.

Emin olun, şu anda hayatta isteyeceğim en önemli şey; bu konuda yanılıyor olmak. 

 

BARIŞ 

 

2018’de yapılan Genel Kurul’da;
Ali Koç’un, oyların yüzde seksenini alarak;
Aziz Yıldırım’a fark atıp, Fenerbahçe Başkanlığı’nı kazanması,

kulübün bir travma yaşamasına neden oldu.

 

20 yıl kulübün başkanlığını yapan Fenerbahçe’de dev izler bırakmış,

büyük bir tesisleşmeye imza atmış,

Fenerbahçe için bir yıl hapis yatmış,

Kulüp’e birçok başarı kazandırmış olan Yıldırım;
bu mağlubiyeti hazmedememiş ve

o günden beri; neredeyse kulübe hiç adım atmamıştı. 

 

İnsanların bildiği gibi Ali Koç yönetiminde;
Fenerbahçe gerçekten “dünyanın en büyük spor kulübü” sıfatını,

bileğinin hakkıyla alarak; sayısız spor dalında,

ulusal ve uluslararası büyük başarıları kazandı,

futbolda ise; tek Türkiye Kupası ile yetindi.

3-4 sezonda şampiyonluğu son maça kadar kovalasa bile; ipi göğüsleyemedi.

 

Bu durumdan kendilerine vazife çıkaran koyu Aziz Yıldırım taraftarları,

mevzuyu; gerek sosyal medyada, gerek bazen tribünlerde 

Fenerbahçe’nin genç başkanı aleyhine doyasıya kullandılar.

 

Ali Koç, bu yıl Haziran'da yapılan Genel Kurul’a önce katılmayacağını söyledi,

ardından; Saadettin Saran aday oldu.

Fakat Ali Koç katılacağını açıklayınca, o da geri çekildi.

 

Bu sefer Aziz Yıldırım adaylığını koydu ve

geçen hafta sonu, bildiğiniz büyük kapışma yaşandı.

 

O gün; Genel Kurul gerilimlerle başladı ve

altı yıldır süren ağır cerahat dolu yaralar, daha da koyulaştı.

Detaylara girmiyorum.

 

Ali Koç’un;
Genel Kurul Divan Başkanlığı’na

Yüksek Divan Kurulu Başkanı Mosturoğlu yerine;
kendisine yakın Vefa Küçük’ü seçtirmesi,

yepyeni Yıldırım ekibi tarafından; hemen büyük gerilim gerekçesi olarak görüldü.

 

Aziz Yıldırım Genel Kurul’u terk etti, hem de adaylık konuşmasını yapmadan.

Ali Koç da kendi konuşmasının sonlarına doğru;
Aziz Yıldırım’ı -haftalardır olduğu gibi- bir kez daha televizyon tartışmasına davet etti.

 

O güne kadar; bunu hep tereddütsüz olarak reddetmiş olan Yıldırım,

birden gece kente çöktükten sonra; bunu kabul etti ve

birkaç kanalla görüşmeden sonra; taraflar, Habertürk’te karşı karşıya geldi.

 

Dev reyting rekorları kıran bu büyük buluşma,

aslında; futbol deyimi ile biraz “orta sahada top döndürülmesi” şeklinde geçti.

Yani; sizin anlayacağınız, büyük gol pozisyonları olmadı!

 

Ali Koç taraftarları;
Başkan’ın, Yıldırım’a adeta bu can simidini fırlatmasına anlam veremediler ve

bu televizyon atışmasının, aralarındaki puan farkını azalttığını ve

Yıldırım’ın, Ali Koç’a yaklaştığını öngördüler.

 

Her ne kadar, bu tahmin büyük ihtimalle doğru olsa da

aslında; bu önemli buluşma;
en çok Ali Koç ve Fenerbahçe Spor Kulübü’ne ve

bir başka algıda Aziz Yıldırım’a yaradı ve

sahadan herkesin galip çıkmasına olanak tanıdı.

 

Nedeni gayet basit;
ekran buluşmasının en başında ve sonunda;
tarafların birbirlerine sarılmaları, öpüşmeleri

yıllar süren buz dağlarının kırılıp erimesini sağladı. 

 

Ertesi gün seçimleri;
yüzde altmışa, yüzde kırk gibi bir oranla; Ali Koç kazandıktan sonra

tarafların el ele kürsüye çıkması,

Ali Koç’un gidip; stadın içindeki odasından

Aziz Yıldırım ve ekibini onore ederek sahaya getirmesi,

bütün seyircilerden gelen büyük tezahürat ve alkışlar…

 

O anda; sadece Fenerbahçe’nin büyük çatlağının artık giderildiğini müjdelemiyor,

Fenerbahçe’nin adına ne derseniz deyin;
karşıtlarının rakiplerinin veya düşmanlarının da hırstan çatladığı,

yeni bir döneme geçişe, işaret ediyordu. 

 

Durumun tercümesi şöyle oluyordu;
bundan sonra, Fenerbahçe her kötü sonuç aldığında yükselen iç kavga sesleri

büyük ihtimalle, rafa kalkacaktı.

 

Aziz Yıldırım ve Ali Koç, statta yan yana maç seyredebilecek,

hatta; kim bilir, belki Aziz Yıldırım ve ekibinden

başta, Mahmut Uslu olmak üzere; çeşitli isimler,

Fenerbahçe’nin Federasyon’da veya başka sosyal katmanlarda

yaşadıkları sorunları çözmek için devreye girebileceklerdi.

 

Evet, belki; bu son gece buluşmasıyla,

Aziz Bey’in oyları biraz artmış, Koç’un oyları biraz azalmıştı.

Bu rakam yüzde on beş olsa bile;
elde edilen büyük ve özlenen barışın getirdiği mükafatın yanında, solda sıfır kalırdı! 

 

Sonuçta; herkes bu genel kuruldan bir galip ve bir mağlup beklerken,

gerçekten kazanan, yaralarını saran ve

büyük ihtimalle tek vücut haline dönüşen, Fenerbahçe oldu…

 

İç hesaplaşmalardan,

kavgalardan,

sıcak ve soğuk savaşlardan yılmış Fenerbahçe seyircisi,

6-7 yılın ardından; kendisinde tekrar o eski gücünü ve

birlik-beraberlik duygularını yeniden hissetti.

 

 

 

Bedri Baykam
bedribaykam1923@gmail.com

 






Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA