Ekonomi bilgileri;
ekonomik modeller oluşturulurken,
gerçeklerin basite indirgenerek belirtilmesi gerektiği yönünde
açıklamalar getirir.
Gerçekliğin, en önemli yönlerini içermesi gerektiğini söyler.
Eğer; modeli ana temadan uzaklaştırıp,
bütün değişkenleriyle incelemek ve bir öngörü oluşturmak istersek,
modelin anlaşılması daha zorlaşır.
Kabiliyetimiz ölçüsünde;
ne kadar fazla ampirik çalışmalar yaparsak yapalım,
çalışma detaylarını basitleştirmeden; öngörüde bulunmak zordur,
çünkü; gerçek dünya ve yaşam, tam olarak incelenmek için fazla karışıktır.
Örneğin;
bir ürünün fiyatındaki değişmenin, talep edilen miktarı nasıl etkilediğini belirtmek için
gelir ve zevkler gibi talebi etkileyen faktörler sabit tutulmalıdır.
Buradaki ana tema;
‘malların fiyatı yükseldikçe, satın alınmak istenen miktarın düşmesi gerektiğidir’
Fakat; bu talep kanununun tam tersi olarak,
Türkiye’de gıda fiyatları yükseldikçe, gıda alımlarında bir düşüş olmuyor veya
gıda üretimi yapan firmalar,
iç piyasa üretimlerinde bir düşüşe gitmiyor gibi bir gerçeklik ortaya çıkmaktadır.
Üretim ekonomisinin başlangıcı, tüketimle başlar.
Beslenme gibi zorunlu gıda ihtiyaçlarının, öncelikle yaşamsal anlamda karşılanması gerekir.
Fakat; günümüzün gelişmiş ekonomileri,
ihtiyaçların belirlenmesinden daha çok, tüketici tercihleri ile ilgilenmektedirler.
Gelişmiş ülkelerde bir şeye ihtiyaç demek; genelde, ‘değer’ yargısıdır.
Bizim ülkemizde ise;
gıdanın tercih edilen bir ürüne dönüşmesi,
enflasyonun günlük olarak arttığı ülkemizde, mümkün gibi görünmüyor.
Yani; bu günkü tercihimizi kıymadan yana yaptıysak,
daha sonraki tercihimizi fiyatı daha düşük olan (olursa) kuşbaşı etten yana kullanmak ‘zorundayız’.
Özellikle, nüfusumuzun yarısından fazlasının bu durumda olduğu bilindiğine göre.
Fiyatı yükseldiği halde; gıda alımlarının düşmeyişinin nedenin açıklaması,
aslında; 1837-1910 yılları arasında yaşamış olan ‘Sir Robert Giffen’ tarafından yapılmıştır.
Giffen; malları 'talebine’ göre sınıflandırmış;
talep kanununa tamamen ters düşen bu durum, ‘Giffen paradoksu’ olarak açıklanmış,
daha 19. yüzyılda İrlanda’da fakir işçilerin, temel gıda maddeleri olan
patates taleplerinin incelenmesi durumunda, ortaya çıkmıştır.
Giffen’in gözlemlerine göre;
gelirleri düşük olan işçiler, bu gelirlerinin önemli bir bölümünü;
o günün şartlarına göre temel gıda maddesi olan patatese harcamakta,
patatesin fiyatı yükselmesine rağmen;
temel gıda maddesi olmasından dolayı, talepte bir düşme yaşanmamaktadır.
Türkiye’de, merkezileşen yönetim uygulamalarının bir göstergesi olan
heterodoks ekonomi politikasına dayalı bir şekilde,
genel ücretlerin, standart asgari ücret seviyesine çekilmesi sonucunda;
kişilerin önemli bir bölümünün, gelirlerinin yüksek kısmını;
giderilmesi zorunlu olan gıda maddelerine harcamak zorunda kalmaktadır.
Bu durumda, gereksinimleri tercih etmek gibi bir ortamdan zaten bahsedilemez.
Yüksek seyreden enflasyondan dolayı,
her geçen gün gıda fiyatlarının sürekli artması nedeniyle;
azar azar, ama devamlı olarak alım yapılması gibi sonuca ulaşıldığı;
daha 18.yüzyılda ‘Giffen’ tarafından kanıtlanmıştır, diyebiliriz.
Geçmiş yüzyıllarda, fakirliğe temel olmuş ekonomik teoriler;
günümüz şartlarına göre test edilebilir bir ülke durumuna gelmiştir.
Cengiz HERGÜNLÜ
SMMM-Bağımsız DENETÇİ