![]() |
Tweet |
Konumuz; AKP iktidarının sistematik olarak arada bir ortaya attığı,
aba altından sopa gösteren ağır bir tehdit tarzı.
Hep aynı taktikle ilerleyen,
Orta Çağ niyetlerini açığa vuran, bayağı bir stil:
Toplumun her kesiminden çok büyük tepki alan bir konu çıkıyor,
mesela; orman yangınları, kadın veya çocuk cinayetleri, terör şehitleri gibi…
Oluşan dev tepki dalgasının ortasında; AKP hemen, “idam” lafını ortaya atıveriyor.
Şimdi de, orman yangınlarından sonra,
önce Erdoğan; ardından, baş destekçisi Bahçeli, ekolu koro halinde
hemen idamı gündemin ana maddesine oturtuverdiler.
Erdoğan, "Caydırıcı bir ceza... Ucu nereye dayanıyor, idama mı? İdama..." buyuruyor.
Süleyman Soylu; “İdamın da kendine ait bir caydırıcılık süreci söz konusu.
Evet ağza hoş gelmiyor. Ama başka bir şey var.
Bu kadar sorumsuzluğun da kendi adına güçlü bir cezası olması gerekir" diyor.
Özellikle Bahçeli’nin ağzından çıkan “seve seve” kelimeleri dikkat çekici:
"Orman yakanlarla mücadele etmek amacıyla;
idam cezası tartışmalarını çok yararlı gördüğümü,
şayet; bu cezanın tekraren hukuk mevzuatımıza girmesiyle ilgili bir kanun teklifi gelirse de,
seve seve destek olacağımızı, açık seçik beyan ve ifade ediyorum.”
Sonsuz iyi niyetlerinden şüphe duymadan söylüyorum ki;
konu orman yangınları olduğu zaman; ekolojistler,
kadın ve çocuk cinayetleri olduğu zaman; kadın dernekleri dahil; halkımızın her kesimi,
konu terör şehitleri olduğunda; yine hem sağdan hem soldan en duyarlı insanlarımız;
hemen bu tuzağa düşerek, iktidara çifte alkışla katılıyorlar.
Hem bireysel hem de örgütlü şekilde…
LÜTFEN SAF OLMAYIN
Ne var ki;
maalesef özellikle sol, sosyal demokrat ve Atatürkçü kesimler içinden de yükselebilen bu sesler,
inanılmaz bir saflık yansıtıyorlar.
Göremedikleri hamle, basit ama korkunç…
Hadi diyelim ki;
bu konulardan yola çıkarak idamı geri getirdiler,
herkes içinden böylece “oh olsun, iyi oldu” deyip rahatladı.
Ancak unuttukları çok önemli konular var:
Birincisi, zaten idam cezası hiçbir zaman
onları galeyana getiren kişi veya kişiler hakkında uygulanamayacaktır.
Çünkü; yasalar geriye dönük işlemezler.
Ancak yasa çıktıktan sonraki suçlar için gündeme gelebilirler.
Örneğin; böyle bir ceza çıksa, Pınar Gültekin’in katili için uygulanamaz.
İkincisi; idam cezası bütün soğukluğuyla fırında ısıtılıp, tekrar önümüze sürülürse;
sakın zannetmeyin ki; yalnız burada bahsettiğimiz konular için gündeme gelecektir.
“İşte bunlar da terörün azmettiricileri” galeyanları içersinde;
köşe yazarları, siyasiler, dernek başkanları hemen aynı sepete atılıverecektir!
Maalesef, öyle bir noktaya geldik ki;
yaşadıkları acılar yüzünden bunları göremeyen milyonlarca insan var, ülkemizde.
Düşünemiyorlar ki;
mesela FETÖ çetesinin; generallerimizi, yazarlarımızı, gazetecilerimizi
Silivri zindanlarına attıkları günlerde, böyle bir uygulama olsaydı;
bugün ne Tuncay Özkan,
ne Mustafa Balbay,
ne Doğu Perinçek,
ne de Mehmet Ali Çelebi aramızda olacaktı.
FETÖ çetesinin kimliği ve nerelere sızdığı sonradan ortaya ne kadar çıkarsa çıksın,
öncesinde ne yazık ki, bu infazlar gerçekleşecek ve bu kardeşlerimiz resmen suçsuzken
katledilmiş olacaktı.
Umarım; bu konuda bu tuzağa düşmeye meyilli olanlar,
ne demek istediğimi görmüşlerdir.
Gelelim madalyonun diğer tarafına…
Türkiye, ölüm cezasının kaldırıldığına dair, Avrupa Konseyi’nin ilişkili protokollerini imzalamış,
hele Avrupa Birliği’ne katılma iddiaları çerçevesinde, geri dönülmez şekilde bu sözün altına girmiştir.
Avrupa Birliği üyelik sürecinde ilk olarak;
2003 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 no’lu ek protokolünü onaylayarak,
savaş dışı hallerde idam cezasını kaldırmış;
ardından da, 2004 yılında yine aynı sözleşmenin 13 no’lu ek porotokolüne imza koyarak,
idamı tamamen yasalarından çıkarmıştı.
Yani; bu sözleri yaşama geçirmek, hiç sanıldığı kadar kolay değil.
Bunu çok iyi bilen iktidar, aslında bunu uygulamak için değil;
göz dağı vermek ve bu sözleriyle bir miktar daha oy almak üzere,
bu ağır cümleleri bu rahatlıkla ortaya saçabiliyor…
Tabii bir de işin “insan hakları” ve “felsefi” boyutları var.
Dikkat ederseniz, oralara hiç girmedim.
Çünkü; bunlar pek bu iktidarın alanı değil!
Bedri Baykam