Tweet |
Bu haberi;
değerli genç dostum, Timur Soykan’ın
12 Haziran’da Birgün Gazetesi’nde kaleme aldığı bir yazıda, gördüm.
Okuduğumdan bu yana;
bu haksızlığı yaşayan ve yaşları 12-14 arası olan çocuklar için acilen ne yapabiliriz,
onu düşünüyorum.
12 yaşında iki kız,
13 ve 14 yaşındaki iki erkek öğrenci ile
karşılıklı rızaları dahilinde, yoğun bir flört yaşıyor.
Sonrasında kızlardan birinin telefonu çalınıyor,
hırsız şantaj ediyor,
polis hırsızı yakalıyor fakat, telefonu aileye iade edeceğine;
“üzerinde inceleme yapmaya” karar veriyor.
Bu sefer; telefonda karanlık ve belirsiz bir görüntüde,
çocukların cinsel temasına ilişkin bazı kayıtlar tespit ediliyor.
Akıl almaz olaylar, bundan sonra başlıyor.
Normalde, polisin o dakikada yapabileceği en fazla nedir?
Bu konuyu, çocukların ailelerine bildirmek.
Aileleri de gerekli görürlerse;
bu konuda çocuklarıyla ikaz konuşması yapar veya
çocuklarını bir psikologla konuşturur; sağlıklı süreç budur.
ERGENLERİN EN DOĞAL DÜRTÜLERİNDEN “SUÇ VE CEZA” ÇIKARABİLMEK!
Ama, maalesef; olaylar böyle gelişmiyor,
21. yüzyılda, her şeyin yasak-günah-suç olarak ilan edilmeye çalışıldığı Türkiye’de;
bu konu üzerinden, soruşturma başlatılıyor.
Söz konusu çocuklar gözaltına alınıyor;
savcılık, kamu adına; dört çocuğa da,
“nitelikli cinsel istismar” suçundan 20 yıla kadar hapis istemiyle dava açıyor;
kız ve oğlan çocuklarının,
“birbirine yönelik cinsel istismarda bulunmaları” varsayımı üzerinden;
hepsinin cezalandırılması isteniyor.
Ayrıca; olayın geçtiği şehrin Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü,
bu çocuklardan davacı oluyor!
Dolayısıyla; herhalde, Türk hukuk tarihinin en ucube davasında;
dört çocuk hem mağdur; hem de sanık oluyor,
tek davacı da Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü oluyor!
Savcı, mütalaasında;
“cinsel ilişkinin gerçekleşmediği, ancak;
cinsel eylemlerin, birbirine temas etme dokunma şeklinde
gerçekleştiğinin anlaşıldığını” öne sürerek;
dört çocuğun da cinsel istismar suçundan cezalandırılmasını istiyor ve
dört çocuğa sekizer yıl, hapis cezası veriyor.
Bunun ardından; Allah’tan bu cezalar, üç yıl dörder ay hapse indiriliyor!
Bu kararlar alınırken,
mahkeme başkanı ve bir üye cezalandırma yönünde karar verirken,
bir hakim ise;
“herhangi bir hile, zorlama, cebir olduğuna dair bir delil;
dosya kapsamında mevcut değildir,
oysa; verilen cezada suç kasti olması zorunludur.
Olayın karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiği nazari alanında,
çocukların birbirlerine karşı cinsel eylemlerinde, suç saik ve kastı yoktur”
diyerek; kamu vicdanı adına, bir ağır şerh düşüyor.
Bu arada verilen bilgilere göre;
bu çocuklardan biri “firari” (!) diğerleri hapse girmiş ve
şu son günlerde tahliyeleri bekleniyor.
Ama; akıl almaz şekilde,
artık bu çocukların sabıkalarında; “cinsel suçlu” oldukları yazıyor!
Hangi vicdan taşıyan hukukçu, siyasetçi veya herhangi bir yurttaş,
böyle bir rezaleti kabullenebilir?
KABUL EDİLEMEZ YORUMLAR VE DOĞAYI REDDEDEN ANLAYIŞ
Öncelikle; Timur Soykan’a teşekkür ediyorum,
bu kadar kritik bir konuyu;
uluslararası ve ulusal sorunu her gün yaşadığımız yoğun bir ortamda,
pas geçmediği ve bizlere taşıdığı için.
Emniyet ve yargı sistemimize de öncelikle sormak istiyorum:
Başka işiniz mi yok?
Ergen çocukların doğal dürtülerinden suç ve ceza üretilmesi,
çocukların üstün yararıyla nasıl bağdaştırılabilir?
Ortada cebir-şiddet-hile yok,
çocuklar; kendi rızalarıyla,
kendilerine göre; romantik veya heyecanlı şeyler yaşıyorlar…
Aralarında, hiçbiri yetişkin değil.
Aynı yaşlarda çocukların;
birbirlerini beğenmeleri, öpüşmeleri veya birbirlerine dokunmaları
kime nasıl dert olmuş?
Bu; en fazla olsa olsa, ailelerden biri çok tutucu ise;
o çocukla kendi annesi babası arasında bir gerilim yaratabilir.
Aynı dörtlü flört olayında;
herkes hem suçlu, hem mağdur addedilerek,
herkesin “birbirini istismar ettiği” iddia edilemez!
Bu; insan mantığına da aykırıdır,
hukuki anlamda da kabulü mümkün değildir.
Böyle bir suçu uydurabilen herkesten, korkulur!
12-13 yaşındaki çocukları, acımasızca birbirlerini beğendiler diye;
hapse atma, teşhir etme, sicillerine suç işleme;
bize ancak, Orta Çağ mantığını veya çağ dışı, Orta Doğu ülkelerini hatırlatır.
Bunun, çağdaş bir hukuk ve adalet sisteminde uzaktan yakından yeri olamaz.
Merak ediyorum, bunun bir adım ötesi nedir?
Mesela; ana okulundaki çocuklar uyurken birbirine sarıldı veya
ilkokuldaki çocuklar birbirine aşk mektubu yazdı diye;
“taciz davası”mı açacaksınız?
Daha nerelere kadar düşeceğiz?
Her türlü özgürlük, sevgi, aşk ve cinsellik düşmanlığınız; daha nereye gidecek?
Kendi otobiyografimde;
bundan 55 yıl önce, ortaokuldayken öğrencilerin benzer ortamları yer alıyor.
Dünyanın her yerinde, genç ergenler;
-hatta çoğu zaman ailelerinin de bilgisi dahilinde-
birbirleriyle benzer durumlar yaşayabilir ve zaten yaşıyorlar.
Nasıl olur da; doğanın genç insanlara verdiği bu dürtülerden
“nitelikli cinsel istismar” gibi
insanın tüylerini diken diken edecek bir ağır hukuki suç çıkarabilirler?
Gören zanneder ki;
40 yaşında biri, on iki yaşında çocukları istismar etmiş!
Muhalefet eden hakim, şerhinde; Türkiye’nin taraf olduğu,
“Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin
Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ne atıf yapmış ve kararında;
bu sözleşmenin 18/3 Fıkrası’nda küçük yaştaki çocuklar arasındaki
“karşılıklı rızaya bağlı cinsel faaliyetleri düzenleme aracı bulunmadığı ifade edilerek;
sözleşme, bunu cezalandırılan bir alan olarak görmemektedir” diye yazmış;
ayrıca, çocukların “lekelenmeme” hakkına da dikkat çekmiş!
Geçmişte, maalesef; hukuk tarihimize karanlık harflerle yazılan
“ama küçüğün rızası var” yorumuyla,
gerçekten birbirlerine rıza içinde sarılan küçük çocukların durumundaki
çelişkili ve ters analiz, içler acısı…
Bu çocukları ve ailelerini tebrik etmek istiyorum,
çünkü; hiçbiri, gelişen ters durumlardan ötürü;
“evet bana bunu zorla yaptılar, ben istemiyordum” demiyor;
her biri doğruyu söyleyerek, kendi rızalarıyla bodrum katına indiklerini ve
cinsel temasların bu şekilde gerçekleştiğini anlatıyor.
Özellikle kızlar, bazı tutucu aile baskılarıyla ifade değiştirebilirdi.
Kendilerini kurtarmak için haksız yere arkadaşlarını ateşe atmadıkları için,
insanlık adına; bu küçücük çocuklara teşekkür ediyorum.
Allah’tan; aileler, çocukların ceza alma riski ve sicillerine cinsel suç işlenme kaygısıyla,
şikayetlerinden vazgeçmişler.
Ama, maalesef; Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü ve savcı vazgeçmemiş!
İnsan ister istemez, bu olayda suç yaratan insanların;
kendi çocukluğunu, merak ediyor.
En sade ve basit doğal dürtülerden hapis cezası çıkararak,
doğayı mı cezalandırmaya çalışıyorsunuz?
Ayrıca;
bu çocukların uğradıkları psikolojik yıkımın ve
ömür boyu sicillerinde yer alacak durumun bedelini,
kim ödeyecek, söyler misiniz lütfen?
DÜNYA NASIL BAKIYOR?
Merak edebilirsiniz diye; Fransa’da durumun ne olduğunu özetlemek istedim:
Fransa’da;
kimi yasa yorumlarına göre 15 yaş,
kimi yasa yorumlarına göre 16 yaştan itibaren;
gençler, kendi rızalarıyla cinsel ilişkide bulunabilirler.
Yani; bu yaş, 18 değil.
13 yaş civarı ergenler;
kendilerinden dört yaştan daha fazla büyük olmayan 18 yaş altı insanlarla,
yine istedikleri gibi cinsel ilişkiye girebilirler.
Ergenlerin birbirleriyle olan ilişkilerinde ise;
tabii ki; hiçbir suç izi veya yorumu tabii ki; yok.
Amerika’da, 50 eyaletin otuzunda;
cinsel ilişki için legal yaş 16;
kalan 20 eyalette ise; 17 ve 18 olarak değişiyor.
Tabii ki; orada da ergenlerin birbirleriyle yaptıkları flörtlerden
ceza çıkarmak gibi bir durum yok.
Konumuz;
bu olayı siyasal bir meseleye dönüştürüp,
şu ya da bu kesimin hanesine puan yazılması değil.
Konumuz;
bu çocukların serbest bırakılması,
sicillerinin derhal temizlenmesi ve
hiçbir polis veya yargı insanının bir daha buna benzer bir hata yapmaması için
gereken hukuki düzenleme ve netleştirmelerin derhal gerçekleştirilmesi…
Birçok ülkede; çocuklar arasındaki cinsel eylemler,
“akran cinselliği” ile “cinsel istismar” arasında bir ayrım yapılmasına ve
ceza hukukunun müdahale alanından çıkarılmasına yöneliktir.
Özellikle, tüm CHP’li dostlarımdan rica ediyorum:
Yıllardır; Türkiye’ye korkunç ivme kaybettiren bir hastalığın, ortada gezdiğini biliyoruz:
“…ama şimdi biz şunu savunmayalım,
çünkü sonra bizi şöyle zannederler, mütedeyyin seçmenlerden oy alamayız.”
Türkiye, yıllardır;
kendi hukuk sistemi ve yaşam tarzının, çok gerisine düşmesine neden olan
buna benzer adımların bedelini çok ödedi.
Şimdi; tekrar, aynı hataya düşmenin sırası hiç değil…
Bedri Baykam
bedribaykam1923@gmail.com