Orta Vadeli Program, uzun vadeli sabır
Türkiye’nin yeni ekonomik programı açıklandı:
Enflasyonun tek hanelere düşeceği tarih; 2027.
Yani; bugünkü lise öğrencisi, üniversiteyi bitirene kadar;
annesi, pazarda hâlâ; etiketlerin değiştiğini görecek.
Programda;
2024 için yüzde 28.5,
2026 için yüzde 16, sonra da nihayet tek haneler…
Bu tablo; bana, Carl Sagan’ın meşhur “kozmik takvim” benzetmesini hatırlatıyor:
Evrenin oluşumunu bir yıla sıkıştırırsak,
insanlık sadece son birkaç saniyede ortaya çıkar.
Bizim enflasyon takvimimizde de tek haneler, hep; “birkaç saniye sonra” geliyor.
Ama o saniyeler hiç bitmiyor.
Zaman makinesinde 2001’e dönüş
Peter Drucker, “geleceği yönetmek için bugünü anlamak gerekir” der.
Biz ise; bugünü anlamamakta, ısrar ediyoruz.
2001 krizini hatırlayın:
Bankaların çöktüğü, gecelik faizlerin yüzde 7 binlere fırladığı günler…
O dönemde IMF ile imzalanan program da
“birkaç yıl içinde tek haneli enflasyon” vaat ediyordu.
Gerçekten düştü mü?
Evet.
Ama; hangi bedelle?
İşsizlik patladı, reel ücretler eridi.
Yani; tek haneli enflasyon,
toplumun büyük kesimi için “daha ucuz fiyatlar” değil;
“daha ucuz emek” anlamına geldi.
Bugün de benzer bir yol haritası var:
Yüksek faiz, sıkı para politikası, kemer sıkma.
Faturayı, kim ödüyor?
Yine vatandaş.
Tek Haneli Masallar
Nietzsche, “Tarih tekerrür etmez, ama; kafiyeli konuşur” der gibidir.
Bizim ekonomik tarihimiz de hep aynı kafiyeyi fısıldıyor:
“Enflasyon düşecek, ama biraz daha sabır.”
1970’lerde petrol krizinde, aynı vaat vardı.
1994 krizinde de.
2008 küresel krizinde de.
Bugün de aynı masal anlatılıyor.
Ama; masallarla market rafları uyuşmuyor.
Raflar, her gün yeni etiketlerle karşımıza çıkıyor.
TÜİK rakamlarına göre; enflasyon 2024’te yüzde 28,
ama; vatandaşın hissettiği mutfak enflasyonu, çok daha yüksek.
Çünkü; ortalama hesaplar yerine, günlük hayat konuşuyor:
Geçen yıl, 10 liraya aldığın ürün; bugün 20 lira.
İşte ekonominin çıplak gerçeği bu.
Bir Gelecek Senaryosu
Haydi, 2027’ye ışınlanalım.
Hükümet, başarıyla enflasyonu tek haneye indirmiş olsun.
Ama, bu süreçte; büyüme düşük, işsizlik yüksek, vatandaş borç içinde.
Yani; rakamlarda başarı, sokakta yoksulluk.
Tam tersi senaryoda ise;
enflasyon, hâlâ çift haneli ama; tüketim canlı, işsizlik düşük.
Vatandaş hangi tabloyu tercih eder?
İşte ekonomi politikası, bu ikilem üzerine kuruludur:
Rakamların güzelliği mi, hayatın gerçekliği mi?
Bir başka senaryo:
2027 geldiğinde enflasyon hedefi yine ertelenmiş.
Çünkü;
küresel enerji fiyatları arttı,
iklim krizinin getirdiği kuraklık; gıda fiyatlarını vurdu,
döviz yine baskı altında.
Yani; “tek haneli enflasyon” bizim için
Carl Sagan’ın evreninde, başka bir galaksi gibi:
Orada bir yerlerde var, ama; bizim ulaşmamız için milyonlarca ışık yılı gerek.
Son Söz
Türkiye’nin enflasyon hikâyesi, aslında;
bir tür kadercilik ile akılcılık arasında sıkışmışlık.
Nietzsche’nin dediği gibi, “İnsanın trajedisi, gerçeği taşıyamamasıdır.”
Biz de enflasyonun gerçeklerini taşımak istemiyoruz,
hep erteleyip geleceğe havale ediyoruz.
Drucker ise; tam tersini söylüyor:
“Gelecek bugün inşa edilir.”
Eğer, bugün; üretim yapımızı, verimliliğimizi, hukukun üstünlüğünü düzeltmezsek;
2027’de tek haneli enflasyon görmek; sadece bir masal olacak.
Ve işin en acı yanı şu:
Bu masalı, en çok da
market kasasında bekleyen,
kredi kartı ekstresine bakan,
kirayı ödeyemeyen vatandaş dinlemek zorunda kalıyor.
Onun için 2027,
kozmik bir takvimdeki uzak bir yıldız değil; bir sonraki ayın faturası kadar yakın.