![]() |
Tweet |
- 9 Mayıs Dünya Çölyak Günü -
Çölyak hastalığının;
buğday, arpa, çavdar gibi glüten içeren gıdalara karşı,
vücutta alerjik yanıt oluşturan kronik bir bağırsak hastalığı olduğunu söyleyen
DoktorTakvimi Beslenme Uzmanlarından Diyetisyen Fadime Gül Alkaya,
“Çölyak hastaları, glüten tükettiklerinde;
glüteni sindiremedikleri için
bağırsak yapısında bozulmalar meydana gelir.
Bu durum;
kişide, emilim bozuklukları ortaya çıkarır; besinler yeterince emilemez.
Bu nedenle;
demir eksikliği, kemik erimesi, büyüme gelişme geriliği gibi durumlar;
çölyak hastalarında sıklıkla görülür” diyor.
Çölyak hastalığı olan bireylerde, en sık karşılaşılan belirtilerin;
karın ağrısı, şişkinlik, ishal, kabızlık, kusma, kansızlık, kilo kaybı,
deride döküntüler, tekrarlayan ağız içi aftlar, yorgunluk ve
beyin sisi gibi semptomlar olduğunu belirten Uzman Diyetisyen Fadime Gül Alkaya,
özellikle çocuklarda; büyüme geriliği, boy uzamasında yavaşlama, iştahsızlık ve
kansızlık gibi belirtilerin öne çıktığını söylüyor.
Çölyak hastalığına dair, güncel verileri paylaşan Diyetisyen Fadime Gül Alkaya;
hastalığın dünya genelinde görülme sıklığının 1/100 -1/2000 arasında değiştiğini,
Türkiye’de ise; bu oranın 1/100 – 3/1000 aralığında değiştiğini ve
ülkede; 250 bin – 750 bin arası çölyak hastası olduğunun tahmin edildiğini belirtti.
Alkaya,
“2023 Kasım ayında, tanısı konulmuş çölyak hastası sayısı;
166 bin 614 olarak bulunmuştur.
Ancak; hâlâ tanısı konulmamış, birçok hasta olduğu düşünülmektedir.
Toplumda farkındalık artmakla birlikte;
belirtiler, başka hastalıklarla karışabildiği için
çölyak, genellikle en son akla gelebilmektedir” diyor.
Tanı sürecinin önemine değinen Diyetisyen Fadime Gül Alkaya,
''Hastayı iyi dinlemek,
belirtileri analiz etmek ve gerekli tetkikleri zamanında yapmak,
bağırsak yapısının bozulmasını ve
emilim yetersizliklerini önlemek açısından oldukça önemlidir” diyerek,
özellikle çocuklarda; erken tanının,
büyüme ve gelişme açısından kritik olduğunu vurguluyor.
Tedavi sürecinde, glütensiz diyetin rolüne dikkat çeken Diyetisyen Fadime Gül Alkaya,
“Glütensiz beslenmeye başlandığında;
bağırsaklar tekrar normal yapısına döner,
şişkinlik, ishal gibi sindirim şikayetleri azalır ve
emilim problemleri büyük oranda düzelir” ifadesini kullanıyor.
Glütensiz beslenmeye geçen bireylerin karşılaştığı hatalara da değinen
Diyetisyen Fadime Gül Alkaya,
“Glütensiz beslenen bireylerde,
tahıllar büyük oranda kısıtlandığı için yetersiz lif alımı olabilir,
bu durum; bağırsak florasının bozulmasına sebep olabilir.
Sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazanılmalı,
farklı lif kaynakları tüketmeye özen gösterilmelidir.
Ayrıca;
çölyaklı bireylerde, glütensiz beslenmeye bağlı olarak;
tiamin, niasin, riboflavin, magnezyum, kalsiyum ve demir gibi
bazı vitamin ve mineral eksiklikleri görülebilir.
Gerektiğinde, doktor kontrolünde takviye alınabilir.
Bununla birlikte;
bazı paketli ürünler eser miktarda bile olsa, glüten içerebilir.
Bu yüzden; etiket okuma alışkanlığı kazanılmalı,
‘glütensiz (glüten free)’ ibaresi yer almayan ürünler, tüketilmemelidir” diyor.
Doğru beslenmenin;
uzun vadeli sağlık sorunlarını önlemede etkili olduğunun altını çizen,
Diyetisyen Fadime Gül Alkaya,
“Glüten tüketimine bağlı olarak;
bağırsak villuslarında kısalma meydana gelebilir ve
bu da; kansızlık, kemik erimesi gibi sorunlara neden olabilir.
Ancak; glütensiz diyete geçişle birlikte, bağırsak yapısı normale döner.
Bu süreçte, gerekirse doktor kontrolünde;
demir, kalsiyum, D vitamini takviyeleriyle desteklenebilir” şeklinde konuşuyor.
Hazır glütensiz ürünlerin sağlıklı olup olmadığı konusuna da değinen
Diyetisyen Fadime Gül Alkaya,
“Glütensiz beslenmede, özellikle paketli ürünler konusunda;
çok dikkatli olunmalıdır.
Glütensiz paketli ürünlerin, kalori ve nişasta içeriği, daha yüksek olabilir.
Bu yiyeceklerin;
kilo aldırma, kan şekerini yükseltme etkileri de dikkate alınmalıdır” diyor.
Diyetisyen Fadime Gül Alkaya;
çölyak hastası olmayan bireylerin,
glütensiz beslenmesi hakkında ise; şu yorumu yapıyor:
“Glütensiz beslenmenin popüler olmasıyla birlikte;
sağlıklı bireylerin de glütensiz beslenmeye yöneldiğini görüyoruz.
Çölyak olmayan glüten intoleransı olarak tanımlanan bir rahatsızlık,
günümüzde sıkça görülebiliyor.
Bazı bireylerde, glütenli ürün tüketildiğinde benzer şekilde;
şişkinlik, ishal, deride döküntüler, kabızlık gibi belirtiler ortaya çıkabiliyor.
Bu kişiler; glüten konusunda daha dikkatli olabilir, fakat;
ömür boyu glütensiz beslenmeleri gerektiği, anlamına gelmez.
Diğer yandan;
işlenmiş karbonhidratları, fazla tüketmek de yine doğal olarak;
şişkinlik, hazımsızlık gibi sindirim sorunlarına sebep olabilir.
Böyle bir durumda;
kişi hemen, glüten hassasiyeti olduğunu düşünebiliyor.
Ancak; sağlıklı karbonhidratları, aşırı olmayan ölçülerde tükettiklerinde
bu şikayetleri yaşamayabilirler.”
Glütensiz ürün pazarının büyümesini değerlendiren Diyetisyen Fadime Gül Alkaya,
bu artışın; gerçek ihtiyaçtan çok, trend etkisiyle şekillendiğini ifade ederek;
“Bazı glütensiz ürünler, yüksek kalorili olabilir ve zayıflamayı zorlaştırabilir.
Ayrıca; uzun süre glüten tüketmeyen bireylerde,
sindirim sistemi; glütene karşı hassasiyet geliştirebilir” uyarısını yapıyor.
Son olarak;
çölyaklı bireylerin glütensiz gıdalara erişiminde yaşadığı zorluklara değinen Alkaya,
“Eskiden, glütensiz ürünlere ulaşmak; oldukça zordu ve pahalıydı.
Şimdi ise; mısır unu, karabuğday, nohut unu gibi alternatiflerle, çeşitlilik arttı.
Ancak; restoran ve kafelerde,
hâlâ; glütensiz seçenekler kısıtlı ve bu da sosyal uyumu zorlaştırabiliyor” diyor.
Sosyal, ekonomik ve psikolojik desteklerin artırılmasının ve
toplumun; çölyak konusunda, bilinçlendirilmesinin önemine dikkat çekiyor.