gaziantep escort
Bugun...


Yelda YALAMAN

facebook-paylas
Polyksena’dan Pınar’a uzanan çizgide “Kadına Şiddet“
Tarih: 23-07-2020 18:52:00 Güncelleme: 23-07-2020 19:13:00


Bilenler bilir. Çanakkale’nin bugünkü Hisarlık Tepesi mevkii; Homeros’un

MÖ 850’lerde yazdığı o ünlü İliada Destanı’nın geçtiği topraklardır. Yine aynı bölgede bir tepe (Höyük) vardır ki adı “Kızöldün Tepesi”dir. Bu tepe adından da anlaşılacağı üzere bir vahşetin yaşandığı tepedir. Hikayeden Homeros bahsetmez. Ancak Polyksena’nın bu yürek burkan hikayesi; Troia ile ilgili pek çok mitolojik epizodtan biridir. Troia’nın MÖ 1150’lerdeki Kralı Piamos’tur. Çocukları Hektor, Paris, Kassandra ve Polyksena Troia Savaşı içinde pek çok anlatımın da baş kahramanları olmuşlardır.

 

Konumuz “Kadına Şiddet” olduğu için mitolojiden 2 örnek vermek istiyorum. Çünkü insanlığın oluşturduğu mitik dil o dönem itibariyle yaşadıklarının bir aynası gibidir. İnsanlar kendi dönemlerinde nasıl yaşadılarsa hikayelerini de bu yönde oluşturup, kuşaktan kuşağa aktarmışlardır.

 

Çağlar boyu toplulukların kadına bakışı sürekli kötüye gitmiştir. İnsanlığın ilk izlerini yakaladığımız Paleolitik Dönem’de kadın; Tanrıçadır, Mitik Ana’dır. Klanında ve toplumun genelinde erkekten daha önemli bir statüye sahiptir. Çünkü türünün devamlılığını sağladığı gibi beslenme ihtiyacının da % 65’ini sağlar. Bu yüzden baş tacıdır. Neolitik Dönem’de durum eşitlenir. Yerleşik düzene geçiş ve tarıma dayalı hayat erkeği önemli kılmaya başlar. Sümerlerden itibaren (+) ürün oluşmaya ve tapınaklarda birikmeye başlar. Bu (+) ürün; rahiplerin sahip olma, halka hükmetme hırsını ateşler ve tapınaklardaki rahibeler “fahişe” adlandırması ile dışlanır. Zamanla kadın sahip olduğu toplumsal statüyü kaybeder. Hele paranın dolaşıma girmesi ile artık kadın evinden dahi dışarı çıkamaz olur. Ağır yasaklar ile karşılaşır. Çünkü kadın; güçlüdür, şifacıdır, Mitik Ana’dır. Bu gücü dolayısı ile kadınla başa çıkamayan erkek soyu, artık kadını yıldırmaya, hapsetmeye ve öldürmeye başlar. Çünkü  bu gücü hazmedemez. Kadını toplum dışına itip evine mahkum ederek tapınak ve her yerdeki bütün (+) değeri tek başına sahiplenmek ister.

 

Üstüne bir de tek Tanrılı dinlerin ilki olan Yahudiliğin o ünlü “Adem ile Havva” kıssası eklenir.

Kökeni Sümer mitlerine dayanan bu hikayede ilk önce Adem ve Lilith; eşit şartlarda ve eşit malzemeden, aynı anda yaratılırlar. Ancak Adem bu eşitliğe katlanamaz ve bu yüzden Lilith Cennet’ten ayrılır. Tanrı Adem’in yalnız olmasına dayanamaz ve ikinci eşi yani Havva’yı sırf Adem’in canı sıkılmasın diye O’nun kaburga kemiğinden yaratır. Bu edilgen ikinci kadın Lilith gibi asi değildir, mülayimdir, Adem’e hizmet için yaratılmıştır. Ancak kadını daha da çok kötülemek için bir de “Cennet’ten Kovulma” hikayesi yazılır. Bu kez “edilgen kadın” Havva başroldedir. Ancak kendisinden bekleneceği üzere olumsuz bir davranış sergiler. Şeytan’ın (Lilith) kendisine uzattığı elmayı yer ve yetmezmiş gibi Adem’e de yedirir.

 

Yani kadın aptaldır, yani kadın şeytandır, yani kadın kötüdür….

 

Peki bu hikayeleri kimler kaleme almıştır? Hristiyanlığın ilk yüzyılları olan MS 4-5-6.YY’larda manastırlarda rahip ya da kilise babası sıfatı ile yaşayan “bakir erkekler”…

 

Yazımın başında size Troia Savaşı ile ilgili iki epizot anlatacağımı belirtmiştim.

 

İlk önce İphigenia’dan bahsedeyim. İphigenia; Troia Savaşı’na katılan Akha (Yunan) ordularının komutanı Agamemnon ve Kraliçe Clytemnestra'nın kızıdır. Hikayede Agamemnon Troia’ya savaşmaya gelirken kutsal geyiklerinden birini yanlışlıkla öldürerek tanrıça Artemis'i kızdırır. Kahin Karkhas’ın önerisi ile Tanrıça Artemis’in kızgınlığı geçsin diye kızı İphigenia’yı kurban etmek üzere iken, Tanrıça Artemis bir geyik gönderir ve İphigenia’yı ölümden kurtararak tapınağına rahibe yapar. Evet hiç günahı yokken babası tarafından ölüme gönderilen İphigenia Tanrıça Artemis’in lütfu ile kurtulmuştur. Ancak bu kez de cinsel yaşantısı ve üreme özelliği elinden alınmış, tapınağa hapsedilmiştir. Neden? Çünkü bu topraklarda kadın ikinci sınıf varlıktır. Canı önemli değildir. Ölse de olur. Hiç farketmez. Yeter ki “asil erkek(!)ler mutlu olsun, hırsları bilensin, herşeyin sahibi olsunlar.

 

 

İkinci epizotumuz ise ilkinden daha korkunç bir hikaye. Bu kez kahramanımız Troia Kralı Priamos’un en küçük kızı olan Polyksena. Troia Savaşı bitmiş ve savaşın Yunanlı kahramanlarından Akhilleus ölmüştür. Mezarının da bugünkü Beşige Koyu denen bölgede olduğuna inanılır. Akhilleus; Homeros’un destanında insanın iyi ve kötü yönlerini aynı bedende taşıyan vahşi biri olarak anlatılır. Görünen o ki, hırsı ölümünden sonra da bitmemiş. Çünkü bu hikayeye göre Akhilleus’un ruhu mezarından çıkar ve Akha’lara seslenir. Kendisini Paris öldürdüğü için kızkardeşi Polyksena’yı kurban ister. Ve Polyksena; Akhilleus’un mezarının yanı başında boğazı kesilmek sureti ile kurban edilir.

 

Görsellerde bu hikayeyi konu alan, Gümüşçay Beldesi, Kızöldün Tümülüsü’nde 1994 yılında bulunan ve MÖ 520-500 yıllarına ait olan bir lahit görülmektedir. Lahit bugün Çanakkale Müzesi’nde sergilenmektedir.

 

Görüldüğü üzere yaşadığımız bu siyasi coğrafyanın bin yıllardır değişmez kaderi “kadın cinayetleri”dir. Öç alma duygusunun erkekleri getirdiği nokta günden güne daha vahim bir hal almakta.

Güçlerinin sadece kadınlara yettiği eksik, yetersiz, başarısız, hastalıklı bir erkek nesli ile karşı karşıyayız. Çünkü son 20 yıldır kadın cinayetleri % 1400 artmış durumda.

 

İphigenia, Polyksena, Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Emine Bulut, Pınar Gültekin…Ve niceleri.

 

Doğanın tüm bileşenleri sinyal veriyor. Bu barbar ve ağır şiddet sarmalı daha hangi noktaya tırmanacak? Önlem ve tedbirler için neden hala bekleniyor? Kadınlar eski sevgili ya da eşleri için şikayet maksadı ile kolluk güçlerine başvurduklarında neden koruma verilmiyor? Neden bu kadınlara inanılmıyor? Yetmezmiş gibi neden ahlak bekçiliğine kalkışılıyor? Geçen yıl yaşadığımız Emine Bulut cinayeti bunun en belirgin kanıtı. Kadınlara “ahlaksız, gitmeseydi, öyle giyinmeseydi vb tuhaf çıkarımlar hangi tedaviye muhtaç beyinlerin ürünü?

 

Sorular…Sorular…Cevapsız sorular…

 

Hatta şu an bile belki bir kadın cinayete kurban gidiyor…

 

Yelda YALAMAN

Sanat Tarihçisi



Bu yazı 37322 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA