İklimsel Turizm başlığında öncelikle akla gelen ve acil olan konu;
seyahatlerden ve turizm faaliyetlerinden kaynaklanan CO2 artışı.
Ama; yukarıdaki madde ile eşdeğer önemli bir konu daha var ki,
Turlar ve Turizm aktiviteleri nasıl yapılacak?
3 yıl önce; yine aynı konuda,
İklimsel Turizm başlıklı bir makalem yayınlanmıştı.
Henüz 3 yıl geçmesine rağmen;
iklim değişiklikleri küresel anlamda daha belirgin olmaya başladı.
Ülkemizde ise, yaz mevsimi gelmesine rağmen;
çoğu yerde neredeyse kış şartları devam etti.
Bugüne kadar görülmemiş aşırı sağanak, sel, hortum, su baskını, yıldırım ve
birkaç hava olayının bir arada görüldüğü hava olayları ile
oraj, süper hücre gibi terimlerle tanıştık ve bu hava olaylarına tanık olduk.
Hatta; ülkemizde görmediğimiz bulut türlerini şekillerini görmeye başladık.
Deniz seviyesinin yükselmesi, depremden de kaynaklanan tsunami,
kıyı erozyonu ya da sıcaklığın aşırı yükselmesi gibi konular da bu başlığa dahil.
Tüm canlıların yaşamını ilgilendiren bu konular; turizmin, devam edebilmesi için de çok önemli.
Isı değişikliğinin, çok sıcak veya çok soğuk olması sonucunda;
açık alanda yapılan spor türleri ve kapalı alanda yapılan spor türlerini nasıl etkileyecek?
Örneğin; golf ile plaj voleybolu kapalı alanda mı yapılacak?
İklim değişikliği;
tüm dünyada turizmi ciddi anlamda etkileyecek gibi gözüküyor.
Sıcak olan bölgeler soğuyor veya tam tersi durum, söz konusu.
Günümüz iklim olaylarını gözlemleyerek yazıyorum;
iklim, hava olayları neredeyse her gün değişken oldu.
Bu yıl Marmara bölgesine henüz Temmuz'da yaz geldi diyebiliriz.
Günlük, hatta; ani hava değişiklikleri
destinasyon tercihlerinde ve tatil planlarında tereddütleri ve değişiklikleri getiriyor haliyle.
Denizde, gölde, nehirde veya kıyılarda yapılan aktiviteler var.
Dalış, sörf, rafting, tekne gezileri, yüzme, olta balıkçılığı, kuş gözlemciliği bunlardan birkaçı.
Yakın zamanda yayınlanan bir haberde;
Texas da binlerce balığın,
yüksek hava sıcaklığının etkilemiş olduğu denizdeki yetersiz oksijen sebebi ile
kıyıya vurduğu yazıyor.
Bu durum; hem canlılar, hem insanlar, hem de turizm için çok çok önemli.
Antik kentler sel baskınına karşı nasıl korunmalı?
Bu konuda, Petra’da bir olay yaşandı.
Turistler, antik kentte aniden sel suları ile karşı karşıya kaldılar.
Böyle ani bir su baskının da
bölgede bulunan bir çok yerin kurtarma ekiplerine ihtiyacı olacağından;
turizm sektörünün de turistleri güvenli bir bölgeye alabilmek için
kendine ait ayrı bir arama-kurtarma ekibini, hazır tutmalı diye düşünüyorum.
Bugüne kadar; tarihi ve arkeolojik alanların az olduğu ülkeler,
deniz kum güneş üçlüsü ile turizmi devam ettiriyordu.
Fakat, şimdi; hava sıcaklığı aşırı artışı veya düşüşü,
deniz seviyesinin yükselmesi, kıyı erozyonu gibi birçok gelişen sebepler ile
bu deniz kum güneş üçlüsünün de durum böyle giderse, devam ettirilmesi zor gözüküyor.
Çeşitli ülkelerde, örneğin; Ski Dubai'de, kapalı alanda kış merkezi bulunuyor.
Almanya'da ise; Tropical Islands oluşturulmuş.
SPA, havuz, otantik palmiye ağaçları, yapay bir plaj ile restoran ve konaklama hizmeti de vermekte.
Artık turizm için doğal imkanlar olmasa bile; suni alanlar yaratılıyor.
Birçok aktivite için benzeri çözümler üretmek gerekli.
Sözün özü;
Turizm Sektörü, iklim değişikliği sebebi ile turizm aktivitelerini devam ettirebilmek için
bu kez de deniz, kara biyoçeşitliliği olmak üzere; birçok bilim dalı ile iş birliğine gitmeli.
Biyoçeşitlilik kaybı; hem doğayı, hem insan hayatını, hem de turizmi etkileyecek.
İklim değişikliğinin,
tarımsal faaliyetlere dolayısıyla; turizm konaklama sektörlerine etkisi ise;
ayrı bir başlık olarak ele alınmalı.
Ek bilgi olarak:
Küresel İklim değişikliği sebebi ile,
Akdeniz Havzası’nda gerçekleşecek 2°C’lik bir sıcaklık artışı sonucu;
sıcak hava dalgaları, orman yangınlarında artış, kuraklık, su kaynakları azalması ve
dolayısıyla; biyolojik çeşitlilik kaybı ile
turizm gelirlerinde azalma ve tarımsal verim kaybı etkilerini hissettirecek.
WWF-Türkiye’nin gerçekleştirdiği,
Türkiye’nin Yarınları Projesi Sonuç Raporu’na göre;
iklim değişikliğinin başlıca etkilerinden sıcaklık artışı,
2030’lu yılların sonuna kadar sınırlı kalacak,
bu dönemden sonra hızlı bir artış gözlenecek,
kış yağışlarında Türkiye’nin genelinde azalma görülürken;
bir tek Kuzey Anadolu’nun doğu yarısında yağışlarda artış görülecek.
2011 yılında yayımlanan İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı'nda ise;
Türkiye’nin yakın gelecekte, daha sıcak ve kurak,
yağışlar açısından ise; daha belirsiz bir iklim yapısına sahip olacağını ortaya koyuyor (WWF).