Türkiye’nin yılan hikâyesine dönen ve insanların gelirlerini direkt etkileyen enflasyon rakamları geçtiğimiz günlerde tekrar yargıya taşındı. Yargıtay Onursal Üyesi Seyfettin Çilesiz’in açtığı davada ilerleme kaydedildi.
Ankara 6. İdare Mahkemesi, TÜİK’ten enflasyon hesaplamalarında kullandığı tüm belge ve bilgileri 30 gün içinde mahkemeye sunmasını istedi. Daha önce DİSK benzer bir dava açtığında, kurum önce madde sepetini paylaşmadı, ardından da böyle bir liste olmadığını açıkladı.
Halen beklenen bir açıklama varken, yeni davada sonuç alınır mı bilmiyorum. Ama artık kuru savunmaları bir kenara koyup, şeffaf bir biçimde elindeki verileri açıklaması gereken süreç geldi de geçiyor bile.
Yapılan yorumlara baktığımızda ipe un serme ihtimali yüksek. Ama yargının istediği bilgilerin verilmemesi ne kadar etik, işte asıl tartışılması gereken nokta bu. Çünkü bir önceki davadan bu yana geçen sürede, medyaya madde sepetindeki oranlar düşmüştü.
Hepiniz hatırlayacaksınız. Kira ortalamasının 6 bin TL, doktor muayene ücretinin 33 TL, porsiyon dönerin 79 TL olarak hesaba katıldığı ortalamalar kamuoyuna düşmüşken, akabinde yapılan açıklamaların hiçbirinde bu fiyatlamalar yalanlanmadı.
Sadece yapılan hesaplamalarda uluslararası standartlara uygun davranıldığı açıklandı. Bir hesaplamanın gerçeği yansıtması için sadece metodolojinin doğru olması yetmez, oraya sunulan verilerin de doğru olması gerekir.
Aksi takdirde yanlış rakamları doğru metotla da hesaplayıp, ortaya gerçekle ilgisi olmayan rakamlar çıkartmak mümkün. Nitekim bunun sonuçlarını iliklerimize kadar yaşıyoruz. Şimdi gerçeklerle yüzleşme zamanı.
İkinci dava sürecinde de bu rakamlar açıklanmaz ya da yalanlanıp, doğrular ortaya konulmazsa, bugüne kadar yapılan maaş artışlarından, OVP’nin hedeflerine, diğer tüm verilerden kur hesabına, hatta not arttırımlarına kadar her şeyin rengi değişir.
Program diye ortaya saçılan temenniler manzumesinde hesapların yeniden yapılması, yurtdışında anlatılanların revize edilmesi, bakan düzeyinde yapılan açıklamaların gözden geçirilmesi gerekir.
Hatta yüksek ihtimalle Türkiye’nin stagflasyon içerisinde yaşadığının da ortaya çıktığını göreceğiz. Mesele sadece enflasyon verilerinde de değil. Son açıklanan işsizlik rakamlarına baktığınızda da durum vahim.
Yıllık bazda işsizliği düşüren, ama atıl işgücünü yükselten bir kurumla karşı karşıyayız. Bunun Türkçe tercümesi biraz daha insanı işsiz saymıyorum demektir. Esasen hepsini alt alta koyduğumuzda veri çağında verilerini tartışıyor olması, bir ülke için yeterince utanç verici.
Mahkeme kararlarına rağmen yanlış bilgilendirme yapılması da işin cabası. Bakalım son dava sürecinde başlayan 30 günlük süre içinde o bilgiler paylaşılacak mı? Eğer paylaşılmazsa zaten kimsenin inanmadığı enflasyon verilerine güven tamamen çökeceği gibi, kurumlarımızın da kredibilitesinin daha çok zedelendiğine şahit olacağız. Bunu yapmaya kimsenin hakkı yok. Hakkı olmadığı gibi olayın boyutu büyüyebilir de…
Uluslararası yatırım çağırdığımız bir süreçte, mevcut yatırımların tavrı sizce ne olur? Bizdeki ne olur bilinmez ama Arjantin’de yanıltıcı bilgi nedeniyle açılan davanın sürdüğünü hatırlatırım.