gaziantep escort
Bugun...


Çetin ÜNSALAN

facebook-paylas
Onun arabası var
Tarih: 24-02-2021 21:50:00 Güncelleme: 24-02-2021 21:53:00


İnsanların çektiği ekonomik sıkıntı karşısında ‘şu var, bu var’ diye zeytinyağı modeli üste çıkma çabaları artık kabak tadı vermeye başladı. Bu yaklaşım, son derece demode, anlamını yitirmiş olduğu gibi, sorunun kendisini de ortadan kaldırmıyor.

 

Niye demode? Biz bu argümanla ilk ne zaman tanıştık? 80’li yılların sonunda... Türkiye’de telekomünikasyondan üretim modellemesine kadar büyük bir değişim yaşandı. O dönemde de fakirlik başlayınca çağ atlarken aynı sözleri işittik.

 

Oysa gerçekten dünyayı okuyanlar, dünya ekonomisinde bir gelişim olduğunu, her ülkenin kendi çıtasını yükselttiği, ihracat temelli bir ekonomi ortamı içerisinde bazı sektörlerin gelişim kaydetmesinin kaçınılmaz olduğunu görmezden geldi.

 

Yani yağmur zaten yağarken, bundan size düşen kaçınılmaz ıslanma payını gelişme diye anlatamazsınız. Bu birincisi... İkincisi elinizdekiler, günün sonunda yaşadığınız problemi ortadan kaldırmıyor. Üçüncüsü bunun tüketim odaklı bir vergi toplama yöntemi olduğu, insanların da tüketime yönlendirildiğini göz ardı edemezsiniz.

 

Neyse ki o süreçte toplumsal dinamik daha sağlamdı. Orta direk hasar görse de, halen birbiriyle dayanışma sergileme kabiliyetini yitirmemiş aile kavramı vardı. Nitekim 90’larda da bu sigorta sistemi toplumu bir şekilde ayakta tutmayı başardı.

 

Fakat 2 binli yıllara geldiğimizde dünyadaki parasal genişlemeyle birlikte tüketim ekonomisi ve bundan kamu idarelerinin gelir elde etme modeli, üretimi tökezletmeyi göz ardı edecek kadar kontrolden çıktı.

 

Geldiğimiz noktada hesabını kitabını şaşırmış, banka borçlarına kurban edilmiş ve artık kendisini döndüremeyen, aynı zamanda aile dayanışması sergilemeye de gücü kalmamış bir memleket gerçeği yaşadık.

 

Şimdi o gün ekilenler bugün ürün veriyor. Yani dünün yanlış tohumları, sağlıksız ürünleri ortaya koyuyor. İtiraz edenler olacaktır. Tüketimin nasıl övünülen bir şey olduğunu hatırlatayım: Artık bulaşık makinesi, çamaşır makinesi var diye 5 çocuk yapılması önerildi bu ülkede.

 

Oysa çamaşır ya da bulaşık makinesi çoktan lüks olmaktan çıkmıştı. Ayrıca evdeki çamaşır makinesi, paralı hale gelen eğitimi de, çocuğun karnını doyurma gerçeğini de değiştirmiyordu.

 

Bu yanlışlar bilinçli yapıldı. Bakın niyetten bahsetmiyorum. Bir ekonomik model olarak taammüden uygulandı. Bunun en büyük sağlaması da 2002 yılında vatandaşın bankalara olan 6,5 milyar TL’lik toplam borcunun bugün 867 milyar TL’ye ulaşmış olmasıdır.

 

Vatandaş geçim sıkıntısı içinde büyük bir azap çekiyor. Özellikle pandemi süreci bu işin tuzu biberi oldu; ama nedeni değil. Çünkü öncesinde de durum vahimdi. Mesela 2020’nin başında borç 700 milyar TL sınırına dayanmıştı.

 

Pandemi sadece bir turnusol kağıdı görevi üstlendi. Dünyada gelişmiş ekonomiler vatandaşlarına, esnafına, çalışanına, şirketlerine bir kaç trilyon dolar bazında hibe niteliğinde yardımlar yapıp, bizimkiler batmış adama kredi teklif edince hoşafın suyu kesildi.

 

Şimdi vatandaş yakınıyor. İktidar cephesinde ise Fransa tarihini hatırlatacak savunma mekanizmaları üretiliyor. Boğazından lokma geçmenin açlık gerçeğini yalan hale getireceğini iddia etmek ya da yakınmaları abartılı bulmak gibi.

 

Son çıkış da iktidar partisine bağlı Kayseri Milletvekili İsmail Tamer’den geldi. Daha önce iktidar partisinin sözcüsünün çiftçinin cep telefonu için söylediğini, açılım yaparak İsmail Tamer boyutlandırdı.

 

Kayseri Milletvekili’ne göre, insanların evi, arabası, değiştirdikleri cep telefonları var. Asgari ücret 400 dolara çıkmış, bu durumda da geçim sıkıntısından bahsetmek mümkün değil. Aslında problem tam da burada.

 

Yaklaşımdan bahsetmiyorum. Yani Çin’in biraz üzerinde asgari ücreti, üstelik alım gücünü yitirdiği haliyle ve neredeyse 2 çalışandan birinin bu maaşı aldığı gerçeğiyle o zaten tam anlamıyla arızalı bir bakış açısı. Telefon meselesine gelince o zaten artık telefon değil, iş aracı.

 

Sahiplikten söz ediyorum. Aslında yıllarca vatandaş da aynı yanılgıya düştü. Oturduğu evi, altındaki arabayı, kullandığı cep telefonunu, evine yaptığı alışverişi, eşyayı kendisinin zannetti. Çünkü miting meydanlarında da bunun gelişme olduğu anlatıldı.

 

Oysa dün de hiçbiri vatandaşa ait değildi; bugün de değil. Yaptığınız satın almada, parasının ya da borcunun tamamını ödemediğiniz hiçbir şey size ait değildir; bankaya aittir. Tüm borcu kapattığınız gün sizin olur.

 

Ortadaki borç miktarı da, bankaların haciz havuzları da bunların vatandaşa ait olmadığını zaten kanıtlıyor. Fakat yıllarca bunu refah diye anlatan yönetimin bir mensubu, şimdi tekrar başa dönüp, bu sahipliğin yiyecek ekmeği olmamasından yakınmasını haksız çıkaracağını ima ediyor.

 

Öncelikle evi ya da telefonu yiyemezsiniz. Okul taksitini de mesela aracınızın aynasını vererek karşılayamazsınız. Bakkala girdiğinizde çamaşır makinesinin deterjan haznesi ödeme yapmada kullanılmıyor. Yani velev ki bunlar vatandaşın olsa, ki borçları nedeniyle aslında değil, yine de ihtiyaçlarını karşılayamadığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

 

Taksitli hayatı normalleştiren, bunu banka kredileriyle yaptıran, kamunun borcunu vatandaşa ve şirketlere devreden, sonra ‘borç yok’ diye akıl almaz bir biçimde övünen, ‘alın verin ekonomiye can verin’ denildiğinde ‘neyle’ diye sorduğumuzda kötü niyet arayan insanların, bugün gelinen noktada sergilemesi gereken tavır savunma değil, yanlış ekonomik modelin itirafıdır.

 

Ama korkuyorum, son derece bilinçli yapılan, yıllarca sahte refahın oya tahvil edildiği bu uygulama için bile iki gün sonra ‘vatandaş istedi biz yaptık’ diyecekler.

 

cetinunsalan@yahoo.com



Bu yazı 15874 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA