gaziantep escort
Bugun...



Türkçe müfredatı değişti, fark ettiniz mi?


facebook-paylas
Güncelleme: 06-12-2023 09:36:55 Tarih: 03-12-2023 09:10

Türkçe müfredatı değişti, fark ettiniz mi?

Artık “C” harfini “civciv” ile değil “cadı” ile öğretiyoruz. 
Ve artık, “cadı bir varlıktır” diyeceğiz.

 

Yeni müfredat hazırlamanın nedeni “varlık” kavramını değiştirmek olunca…

Eskiden “varlık” neye denirdi, düşünmeye başladınız bile.  

 

Zihinsel faaliyetin malzemesi kavramlardır, kelimelerdir.

Kelimeleri çocuğa doğru öğretmemişsek, doğru mantık kuramaz. 

 

“Sözlük hazırlıyoruz” demişti önceki atanmış bakan,

hatta; sözlük yerine de İngilizce “korpus” demişti.

Bir keresinde “söz varlığı” kullanmıştı.

Ben de, belki “dağarcık” yerine bunu türetti, demiştim.

Şimdi taşlar yerine oturmaya başladı.

Türkçe müfredatı değiştiriliyordu. 

 

Yeni bakan Yusuf Tekin “Sözlük hazırladık” dedi.

Bunlar, dilimize oturmuş kavramları bozmayı iş edinmiş bir tayfadır.

 

En son neyi bozdular, bakayım diye;
2023 basımı 1.Sınıf İlk Okuma ve 1.Sınıf Türkçe kitaplarını incelemeye aldım.

 

Yanılmadım; VARLIK kelimesini hedef seçmişler.

Sürekli yanlış kullandıklarını gördüm. 

 

Örneğin; 

sesleri öğretirken; gözlük, gömlek resmi koymuş, 

“İçinde ö sesi olan varlıkları işaretleyin” demiş, ama;

verilen eşya resimleri, varlık değil! 


Örneğin; 

''Adında d sesi olan varlıkları işaretleyin” demiş, ama;
verilen (davul, çadır, düdük, bardak) resimler,

insan eliyle yapılmış eşyalar, varlık değil.  

 

Örneğin; 

“Görsellerdeki varlıkların adlarını yazarak cümleleri tamamlayınız” diyor, ama;
hiç biri varlık görseli değil. 

 

Baktım, bütün öğretilen harflerde;
görsellerin ya tamamı ya da yarısı, varlık resmi olmadığı halde;
yönergelerde ısrarla hepsine “varlık” diyor.

 

İncelediğim İlk Okuma ve Türkçe (2023 basım) kitaplarının anahtar kelimesi “varlık” çıkıyor.

Bunun altında bir kasıt olsa gerek.

Çok ince seçilmiş.

 

Bu kavram;
doğada doğal olarak var olan canlı cansız tüm varlıklar için kullanılır.

Evde kullandığımız eşyalar; nesnedir, varlık değildir.

İnsanın çizdiği resme, karikatüre, kafasında kurduğu masal kahramanına da varlık denilmez. 

 

Anlaşılan, yeni müfredatının sözlüğüne göre;
bundan sonra çocuklarımız bütün çizgi film karakterlerine, varlık diyecek.

 

Yalan söyledikçe burnu uzayan Pinokyo bile, varlık olacak.

Dava ettiğim kitaplardan bir Matematik kitabında, Pinokyo resmi vardı,

“Elinize cetveli alarak, Pinokyo’nun burnunun uzunluğunu ölçün” diye yönergesi vardı.

Böyle bilim dışı eğitim olmaz diye, dava dilekçemize yazmıştım ve

mahkeme kararıyla, bu kitabın dağıtımı durdurulmuştu. 

 

Eğitim dilimiz değişti, sanal çizgi film tiplerin hepsi “varlık” oldu.

Gargamel de,

Ninja kaplumbağa da,

Satanist Baykuş totemi de, 

Süpermen de,

Ejderha da,

Uçan Süpürge Cadı da; varlık oldu!

Demek; artık, böyle bilimdışı durumları dava edemeyeceğiz.

 

“Cadı, prensesi kuleye hapsetti, ona kaç kulaç ip verirsek kurtulur?” gibi

Matematik soruları, bilimsel soru sayılacak. 

 

Cadı resminde duralım… 
İlk Okuma kitabının 157.sayfasında, C harfi öğretiliyor.

Altına üç resim koymuşlar;

1.kutuda Uçan Süpürgeli Cadı, 

2.kutuda Gazete,

3.kutuda Cezve.

Üçü de varlık değildir ve çocuğa soruyor:
“Adında C sesi olan varlıkları işaretleyiniz.”

 


 
Oysa; üçü de varlık değildir. 
Üstelik; cadı resmi çocuğun ilgisini çeker.

Bu resimdeki, cadı bayramı kutlayan bir Siyonist Hıristiyan tarikatın uçan süpürgesidir.

Çocuğun ilgisini mutlaka çeker.

Çocuk, onun gibi uçmayı hayal edebilir.

O zaman, çocuğun dikkati kitabın kapağındaki uçan çocuklara gider;

biri kitaba binmiş diğeri kaleme binmiş halde, iki uçan çocuk resmi var kapakta.

Bu nedir?

 

 

Kitabın kapağında uçan süpürgeye iki kez pekiştirme yapılmıştır.
Biraz pedagojik düşünelim.

Çocuğun aklı, okuma yazma öğrenmekten ziyade; uçan süpürgeye gitmez mi?


Güya; C sesi öğretiliyor, maksat başka.

Bir de varlık adıymış gibi öğretiliyor.

“Cadı” bir varlık asla değildir.

Hem de bizim kültürümüzde cadı yoktur.

 

Burada, cadı kelimesi, “varlık” adı altına taşınıp,

Türk kültürüne ekilmek üzere; özel seçilmiş görünüyor.

Sırf bunun için bile, varlık kavramıyla oynamış olabilirler.

Hedef; Türkçeyi ve Türk kültür varlığımızı dinamitlemek olursa... 

 

Böylece bu ders kitabı Türkçe okuma yazma öğretmekten öteye geçmiş,

maksadı aşmıştır; 

veliler buna suç duyurusu yapmalı, bu kitapları çocuğunun önünden kaldırmalıdır.   

 

Birinci sınıf Türkçe kitaplarında bu metaforu tetikleyen okuma parçaları da mevcut.

Lütfen, çocuğunuzun diğer ders kitaplarına bu gözle bakınız.

Çocukların beynine neden içeriği değiştirilmiş bir “varlık” kavramı ekiliyor, 

lütfen, ciddi olarak merak edin.  

 

İşte iki bakanın, biri; İmam Hatip okumuş Yusuf Tekin,

diğeri; dolmuş şoförlüğü yaparken Rehberlik okumuş Ziya Selçuk,

birlikte hazırladıkları Türkçe sözlükte, “varlık” kelimesini bambaşka bir zemine taşımışlar.

 

Ve, Protestan Evangelist cadı sembolü olan uçan süpürgeyi,

Türkçe ders kitabımıza “varlık” olarak resmen koyabilmişlerdir. 

“Varlık” kavramının zemini, bir kere kaydıktan sonra;
onunla nice milli ve manevi kavramı daha vurduklarını, maalesef; bu kitapta gördüm. 

 

Bu yanlışlara Türkçe kitabından devam edelim.
Okuma metinlerinde konular hep havadan sudan…

Metnin soruları ise; “varlık” kavramını iyice bozmak üzere, özel kurgulanmış görünüyor.  

 

Örneğin;

“Oyuncu Bulut” adlı bir okuma metni var.

Önce itirazımı “oyuncu” kelimesine yapacağım,

çünkü, insan; oyuncu olur, rol üstlenir, bulut oyuncu olmaz.

 

Metinde; bulutla konuşan, onunla arkadaşlık eden, Bora adında bir çocuk var. 

Bulut onu sırtına alıp göğe çıkartıyor, bulut gökte varlık(!)lara dönüşüyor;
şemsiye şeklini alıyor, sonra kuş oluyor, at oluyor,

Bora atın (bulutun) üzerine biniyor, havada kuşlarla yarışıyor, vs. 

Böyle bomboş bir hikâyenin etkinliğinde;
çocuğa, “Bulut hangi varlıklara dönüşmüştür?” diye soruyor. (s.120) 

 


  
Çocukla alay eder gibi!
“Varlık” kavramı gerçek varlıklar için kullanılır, hayali tasvirler için değil.

 

Böyle öykülerle çocuklar düş ile gerçeği ayırt edemez hale gelir.

Ayakları yere basmaz.

Sanki bu öykü gerçekmiş gibi, öğrenciye şunu soruyor: (s.121)

“Bora ve bulut yeniden kavuşunca neler konuşmuş olabilirler?” 
“Varlık” kavramını yanlış kullanmaya devam…(s.73)

 

 

Bir yanlış kullanım örneğini daha, “Milli Kültürümüz” ünitesinde görüyoruz.

Burada bir resimli bulmaca etkinliği var,

“Görsellerdeki varlıkların adlarını bulmacaya yazınız” demiş.

Ancak; bulmacadaki resimlerden ikisi bizim milli değerimiz olan; Bayrak ve Atatürk.

 

Bu isimler, oradaki sıradan kelimelerin yanında asla giremez.

İkinci yanlış; 

diğer resimlere gelince, pantolon, papyon, kürsü, balon, mikrofon için de “varlık” denilmez. 


Allak bullak oldu beynim!

Neresini düzelteyim?
Bir yanlış daha var orada;

Atatürk resminin yanına daha büyük bir pantolon resmi koymuşlar.

Eşleştirmeye bakınız! 

Eyvah eyvah!

Kaç yanlış bir arada?

Eğer Atatürk’ü eşya resimleriyle aynı hizada varlık olarak gösteriyorsa;
bunda kasıt aramak gerekir. 

 

Bu bulmacada;

Milli Kültürümüz başlığı altında en büyük iki milli değerimiz,

değersizleştirmeye tabi tutulmuştur. 

Çok büyük tuzaktır. 

 

Kitapta, ayrıca; perspektifi bozuk görseller var.

Örneğin;

Y harfini öğretirken; (s.86) denizde bir kayık, üstü de altı da görünüyor,

suyun altındaki yunus balığı da,

kayıkçı da,

suyun üzerinde batmayan küreği,

denizin dibindeki yosunlar da… 

 

Bir başka resimde;
uçurtmalar değişik yönlerde uçuyor; rüzgar orada hepsinin yönünü belirler oysa.

Kaos ekiliyor çocukların beyinlerine.  

 

Sözlük değil; bataklık hazırlamışlar.

Çocuklara, fen bilimlerinin akla oturmayacağı bataklık bir beyin altı hazırlıyorlar.

“Doğada bulunan varlıklar canlı ve cansız olarak iki grupta incelenir” diyemeyecek bu nesil.

Hayali çizgi karakterlere de, masal kişilerine de, çizgi film karakterlerine de “varlık” diyecekler. 

 

Matematik dersinde, 2005’den beri;
insanın ağırlığı yerine “insanın kütlesi” diyerek, dinamitlediği temel kavram gibi,

şimdi “varlık” kavramına anlam değiştirerek,

Fen ve Doğa Bilimlerini öğrenmelerini engellemek istiyorlar. 

 

MEB’nda sözlük hazırlayanlar, bu metinleri seçerken,
hangi kavramı bozarsak, bir taşla daha kaç kuş vurabiliriz diye çok ince düşünmüş olmalılar.

Asıl hedef; bilimsel düşünmeyi engellemek görünüyor.  

 

Aynı kitabın (Türkçe 1.Sınıf, 2023 basım, İlke yay. MEB onaylı)

“Gökyüzü Ne Kadar Yüksek” başlıklı bir diğer okuma metninde,

yine aynı uzay boşluğunda, uyduruk şeyler anlatılmış.

 

Öyküde; Albatros adlı bir kuş var,

pengueni sırtına almış, göğe yükseliyor,

gökyüzü ne kadar yüksekmiş merak ediyor, konu bu.

 

Uçarken gökte bir hava balonuna biniyor, 

sonra bir astronota rastlıyor, onunla aya gidiyor… 

 

Bu metnin sonunda yine yanlış şekilde varlık adları soruluyor: 

 

1- Pengueni gökyüzünde uçuran varlıkların adlarını işaretleyiniz.

(albatros kuşu / uçan halı / sıcak hava balonu / uçurtma / helikopter / uzay aracı)

 

2- Penguen gökyüzünde sırasıyla, hangi varlıklarla uçmuştur?

Varlık diyerek, kavram kaosuna devam ediliyor.

 

 

Kitabın 67. sayfasında…

“Milli Kültürümüz” ünitesindeki büyük hata: 


Etkinlikte üç resim var;
biri renkli Türk Bayrağı (bayrak),

ikinci resim bayrak ile aynı ölçüde karanlık, gece gökyüzü (!),

üçüncüsü de aynı ölçüde siyah zemin, bayrağın ortasında beyaz hilal(!).

 

Bu karmaşık görsellerle ilgili, bunlar varlıkmış gibi;  

“Görseldeki varlıkların adını örnekteki gibi ilgili kutucuğa yazınız.” diyor. 


Bu karmaşayla; çocuğun beyninde,

doğadaki canlı ve cansız varlıklar diye bir tasnifleme yapılamaz ve

bu kadar akla ziyan anlatımdan, çocuğa “varlık” kavramı hiç verilemez.

Bu yaşta verilecek kavram değildir zaten. 

 

Anlıyoruz ki; MEB’nın hazırladığı yeni müfredat,

en temel kavramları; beyinlere yanlış ekmek, üzere; hazırlandı. Çünkü… 

İlk dört yıl, sadece okur-yazarlık içindir,

anlamlı okuma yapmak için değildir demişlerdi, unuttunuz.

ABD'de öyle çünkü. 

 

Masal masal matitas dönemine soktular dünyayı,

şirket devletleri modeline girdik;

eğitim işleri, ABD’li SPAN şirketinin; orası karar veriyor şimdi ne öğretileceğine. 

 

Müfredat piyasaya hizmet etmek için yenilendi.
Piyasacı bakan Ziya Selçuk’un başlattığı sözlük, son bakan Yusuf Tekin ile tamamlandı.

İkisi de seçilmiş değil; atanmış piyasacı bakandır,

liberal devletçidirler,

ikisi de SPAN eğitim şirketinin tezgâhında yetiştirildiler. 

 

Bu bakanların Türkçeyi anlamsız bir dil haline getirmesinden,

piyasanın ne menfaati olabilir, diye soralım. 


Acaba; Türkçe eğitimini de özel derslere mi aktaracaklar, diye soralım. 
Evet, öyle.

SPAN Amerikan şirketinin bu işten para kazanması için

sınav şirketlerinin bu piyasaya dolması gerekiyor.

Piyasayı kuranlara da pay verirler. 

 

Bu sırada; piyasayı işaret eden Türkçe kitap okuma yarışmalarına dikkat ediniz.

Yarışa hazırlayan “koç” dedikleri öğreticilere, burada “danışman” demeye başladılar. 

 

Bakınız, Türkçe sınıf geçme barajı yüzde yetmiş oldu, değil mi? 
Öğrenciyi dışarıda özel Türkçe dersi almaya ve

o şekilde sınıf atlamaya mecbur etmek nasıl sağlanır?

Veli buna nasıl mecbur edilir?

 

Bakan Selçuk, “Mecburen yöntemi” kullanıyoruz demişti hani?

Buyurun size “mecburen Türkçe” özel ders tuzağı;

koçluk sertifikası almayan, yarışma koçu olamayacaksa,

onun da piyasası, öyle böyle mecbur edilerek kurulur! 

 

Şimdi okullara dağıtımı başlayan,

TUGVA “Kitap Kurtları” Kitap Okuma Yarışması (2024) afişine bakın.

 

Afişteki ödülleri görün;

derece alan çocuğun danışmanına da ödül var.

Yani, koçluk ödülü.

Bu çocuğun sınıf öğretmeni yok mu? 

Neden; ona değil de, dışarıdan özel tutacağı Türkçe koçuna ödül koyuyorsunuz?

 

Demektir ki;
Türkçe için de özel ders piyasası hazırlanıyor! 

 

Danışmanın koçluk sertifikası mecburiyeti, var mı, yok mu?

Bu sertifikayı veren yer, Mesleki Yeterlilik Kurumu onaylı mı? 

 

Orası; bir “piyasa üst kurulu” olarak 2006 yılında nasıl hukuksuz kuruldu,

halkımız bunu da bilmez.  

 

TUGVA da belli ki; eğitimi liberalize etmekle görevli.

Adının A harfinden huylanıyorum zaten,

Yunan alfabesindeki L harfini (ters V’dir) A diye yazmışlar.

Zaten; afişin rengi de İsrail ve Yunan bayrağının renklerinde;

mavi zemin üzerinde beyaz yazılar.

 

Okullara asılmak üzere TUGVA tarafından her okula üçer genç,

bizzat gidip bu afişten asıyor. 

 

Böylelikle gençler;
bir yandan harçlığını çıkartırken,

bir yandan Türkçe okuma eğitiminin piyasaya devredilmesine aracılık ediyorlar.

Farkında olmadıklarından eminim. 

 

Özetle;
Türkçe ders kitaplarında Türkçe öğretmek yerine,

Evangelist kavramlarla düşünmeyi öğrettiklerini görüyoruz. 


İlk Okuma Yazma kitabının kapağına bakın;

iki çocuk gökyüzünde, biri kalemin üzerinde, diğeri kitabın üzerinde uçuyor.

ABC harfleri havada uçuyor.

Her ders, çocuğunuz bu kapağa bakarak açıyor kitabını.

Bu neyin eğitimidir? 

 

İllüminatinin eğitim şirketinin elinde oyuncak olduk.

Adını doğru koyalım, eğitim bakanlığımız yoktur, mış gibi yönetiliyoruz.

Mış gibi kitaplar yazılıyor, mış gibi nesnelere Varlık dedirtiliyor.

 

İnancı olanlar iki kere kandırılıyor;

Allah’ın yarattığı gerçek varlıklarla gerçek dışı olanları eşitlediler.

Bir ilahiyatçı çıksın bunu izah etsin, lütfen. 

 

Bu arada;
Nergiz Yayınları tarafından basılan yeni kitabım,

“Milli Eğitime Darbe” Ankara Kitap Fuarı'na yetişti.

 

Daha önce, Ankara Kitap Fuarı'nda imza günümüz olacağımı duyurmuştum.

Bir ufak kaza geçirdim,

Rize’den ayrılamıyorum, okurlarımdan özür diliyorum. 

 

 

 

Mahiye Morgül 







Etiketler :

FACEBOOK YORUM
Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER GÜNDEM Haberleri

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
HABER ARŞİVİ
HABER ARA